Evlilik, özellikle de bizim ülkemizde, iki insan değil iki aile arasında kurulan bir bağ. Akrabalarla beraber onlarca kişinin devreye girdiği, esas kızla esas oğlanın arada kim vurduya bile gidebildiği bir müessese... Her iki tarafın ailesinin de tek kelime etmediği evlilik, daha görülmedi, duyulmadı, yaşanmadı.
Karışma ve sahiplenme oranları farklı sadece: Annelerin karakterine, rekabet potansiyeline, baskınlık derecesine, sahip olduğu çocuk adedine... Babaların kökenine, maddi gücüne, mesleğine... Gelinle damadın da yaşına, eğitimine, kariyer(lilik/sizlik) haline, hayallerine vs bağlı olaraktan... Müdahil olma, müdahale ve mücadele etme miktarı değişir.
Tek kural var unutmamak icap eden. Hafifletilmiş şekliyle: Nerde çokluk, orda zorluk! Ne kadar fazla insan kendinde söz hakkı görürse, arıza ihtimali o kadar artar.
İSTEME FASLINDA ISMI UNUTMA!
Bu süreçten hasarsız çıkmak için derin nefesler alıp biraz üslup mühendisliği yapmak lazım. Kimseyi dışarda, hevesleri kursakta bırakmamak önemli. Kavga çıkarmak, küslük yaratmak, karşı tarafı ailesiyle sınamak, aman ha, sakın. Ateşe körükle gitmek, had bildirmek, celallenmek en yanlış işler. Ama bunun kimin evliliği olduğunu tatlılıkla kafalara sokmak da şart. Artık genel olarak "Eh madem gençler anlaşmış, bize de onların kararına saygı duymak düşer" zamanı. Ama bu konuşmayı da adabıyla yapacak, kızımızı isterken adını unutmayacak bir aile büyüğü dev ihtiyaç (Gördük ki söylüyoruz!)...
İlişki yıllardır Selin'lerde, Melis'lerde, Alara, Naz, Kübra ve Bestesu'larda yatıya kalarak gül gibi ilerlediyse de, işin resmiyete dökülmesi herkes için ayrı gerginlik. Tanışma faslında ne konuşulacak? Derin sessizlik olursa ne yapılacak? Siyasete girilirse, nasıl çıkılacak? Neler ikram edilecek; oğlanın kahvesine tuz mu biber mi katılacak? Taraflar koyu FB ve GS'liyse hele, yazık ki o kapı da kapanacak...
Öncesinde böyle telaşlar çok normal ama şundan da emin olabiliriz ki su, yolunu bulacak. Endişeye mahal yok; daha tırnakların çıkmadığı, şirinlik maskelerinin çıkarılmadığı mutlu aile tablolarındayız. Kız istendi, verildi, süreci yürütmek için düğmeye basıldı. Aşamalar çeşitli artık ve de arazi mayınlı. Söz kesilecek mi bir kere? Nişan olacak mı asıl? 'Tabii ki de'yse nerede ve nasıl?
Aile arasında evde mi? Biraz eş dost ahbaplı orta halli yerde mi? Elâlem kaygısıyla yıldızlı, manzaralı tesiste mi? Kız tarafı mı, paylaşmalı mı? Yüzük tek taş mı olacak, tam tur mu? Üst üste hem o hem o mu?
Zaten koskoca insanlar, kaç senedir de takılıyorlar, hemen imzayı atsınlar, öyle mi? Bazılarında isyan hazır: Aaa, Angelina Jolie'yle Brad Pitt bile nişanlanmıştı ayol!
PARALAR; AÇILMASIN ARALAR!
Söz, nişan dedikçe ve işler ciddileştikçe, artık aileler giderek daha devrede. Kaçınılmaz olarak talepler, hediyeler, beklentiler, bütçeler, pintilikler de...
En kritik dönemece hoş geldiniz. Yüzüğün taşı, evdeki koltuğun kumaşı diye nice yuva kurulmadan dağıldı şu hayatta.
En basitinden erkek tarafı tanışma/söz/ nişan diye kız evine giderken ne götürecek? Çiçek mi? Çikolata mı? Gümüş tepsi içinde mi? Yok, hiç öyle hemen demode bulmayın. Bugünkü aklım olsaydı, tam da bunu isterdim: Ann Carrington'un çiçek buketi şeklindeki gümüş heykelini! Dikkatli bakınca anlayacaksınız; buket gümüş çatal-kaşık-bıçaklardan. Böyle çalışmalara yurtdışındaki çarşı-pazarlarda rastlanıyor, geçenlerde cumartesi günleri kurulan Beşiktaş Pazarı'nda bile denk geldim çatal bıçak takımından mamul basit objelere. Ama Ann Carrington'un bu heykeli onlarla kıyaslanamaz nefasette. Zaten de dünyanın en önemli müzelerinden birinde, Londra'daki Victoria and Albert'ta.
Final yaklaştıkça ortamın elektriklenmesi normal. Nerede oturulacak bir kere? Daire kime daha yakın? Kimin üstüne? Ailenin mi, kira mı? Eski mi, sıfır mı? Tadilatta mutabakat sağlandı mı? Nee, kayınvalidenin yanında mı?!
İmzalar atılacak da; nikâh mı düğün mü? Belediyenin nikâh salonunda mı, bol bol göbek atılan düğün salonunda mı? Kırda mı, suda mı, bol yıldızlı manzaralıda mı? Davetiyeler dağıldı mı? Offf, masa planı hâlâ hazırlanmadı mı? Ne o, menü kararı kastı mı? Pasta tekli porsiyonlar halinde mi, katlı mı?
Hiç bu kadar teferruata girmeden konsoloslukta evlenilen, arkadaşlarla bir nevi balayına çevrilen destinasyon düğünü mü? Ama davet edilmeyenler hoş görür mü?
Tam 20 yıllık evlilik tecrübesiyle şu tavsiyeyi bırakayım buraya; alan olur belki: El âlemi dert etmeyin. Pastadan değil kuş, gergedan çıkarsanız bile bazılarını tatmin edemeyeceğinizi baştan kabullenin. Onu kız tarafı yapar da, bunu erkek tarafı düşünür de şeklindeki kurallara takılmayın. Ortak bir hayat kuruyorsunuz, bundan böyle aynı taraftasınız.