İnsan hiç tanımadığı birinin ölümüyle ne kadar sarsılabilir? Özne çocuktur, gençtir, özel bir yetenektir... Biçim çok talihsiz ya da trajiktir... O zaman daha beter koyar tabii. Ama yakın çevresinden muhakkak ki kayıplar yaşamış, hayatını çocuk-asker ölümlerinin sık can yaktığı bir coğrafyada geçirmiş sıradan bir vatandaşın, sadece Instagram'dan takip ettiği birinin eşi vefat etti diye kahrolması normal mi? Hayat her zaman 'normal' seyrinde gitmiyor. "Bana az zamanda on ömrün mutluluğunu yaşatan, çocuklarıma sımsıkı sarılan canım Nedim, Prof. Dr. Nedim Arda bu sabah geçirdiği kalp kriziyle bizi bırakıp gitti" cümlesini gördüğümde önce afalladım. Nasıl ya? Daha da çok yeni evlenmemişler miydi? 'Hay Allah, tüh, yazık' derken, takip eden Instagram postları boğazıma taş oturttu. Şermin Yaşar'ın, acısı bu kadar taze ve derinken içtenlikle anlattıkları da, o hiç ağdasız/makyajsız tertemiz anlatımı da kendine bağlıyordu. Metanetiyse biz dış kapının mandallarını bile darmadağın ediyordu. Gelen yorumlardan çok belliydi; yüz binler aynı vaziyetteydik. Yarım kalmışlık sanılan o bütün olmuşluk halinin aşinalığını ya da yokluğunu içimizde hissediyor, hep beraber bu aşka, sevgiye ağlıyorduk. Allah Şermin Yaşar'a bol sabır ve güç kuvvet versin. Nedim Arda da huzur içinde uyusun, Allah rahmet eylesin. İyi insan olmak, aile olmak, sevdiğini göstermek, emek vermek, kıymet bilmek, hayatı güzelleştirmek, şükretmek... Tüm bunları tekrar düşündürdükleri için ikisi de sağolsun, varolsun.
3 ÇOCUK VE 807 K TAKİPÇİ
Şermin Yaşar, rahmetli eşinin anlatımıyla "Büyükçe bir tutam Charlize Theron, biraz Kemalettin Tuğcu, bolca Sait Faik, biraz David Ogilvy, biraz Güzin Abla..." Bir yandan 'maacir' Anadolu kadını, öte yandan reklam kökenli bir yazar ve 807 K takipçili bir sosyal medya fenomeni... Güzelliğini bağırtmayan ama 36 yaşında çok güzel bir kadın... En çok da üç çocuklu bir anne... 'Oyuncu Anne' ismi çocuklarla oyun kurma hevesi ve becerisinden. Anne-çocuk kitapları yazıyor ve bu çerçevede konuşmalar yapıyor. Keskin bir zekâsı, kıvrak bir dili ve gayet gelişmiş bir mizah anlayışı var; o yüzden ikisini de hiç klişe olmayan bir üslupla yapıyor.
YANARAK BÜYÜYEN SEKOYA AĞACI
Şermin Yaşar anlatıyor: "Size evlilik haberimizi verirken 'Biz bugün iki kırık dalı aşıladık, tutsun diye dua ettik, gölgesinde çok insan barındıran bir ağaç olsun inşallah' diye yazmıştım. Dün biri kulağıma 'Çok üzgünüm, ağaç aşınız tutmadı' dedi cenazede ağlayarak. Algımız mutluluğun hep uzun sürmesinden yana, ama zaman böyle bir şey değil. Gün olur asra bedel, diyor ya hani, zamanı böyle karşılamak lazım. Kaç yıl geçirsek ağaç tutmuş olacaktı acaba? Ya da bir aşının tuttuğunu düşünmek için illa ağacı mı görmek lazım? Bence tuttu, hem de ne güzel tuttu. Beni bir Sekoya ağacı yaptı Nedim. Toplu iğne başı kadar bir tohumdan büyüyor sekoyalar, dünyanın en büyük ağacı oluyor sonra, en uzun ömürlü ağacı. Ama o tohum kendiliğinden yeşermiyor, yangınlarla birlikte açılıyor tohumlar. Yıldırım düşünce vah, tüh demiyor sekoya; yanıyor yanıyor ve yandıkça çoğalıyor. Gel gelelim yangını, yandığı dışardan görünmüyor, içerden yanıyor sekoya, içi alev alev ama kabuğu sert, temiz, sağlam, yandığı belli değil. Biz iki kırık dalı aşıladık, yıldırım düştü üstüne, şimdi ben bir küçük sekoya olarak çıktım yola. Çocukların yanına gidiyorum, ağlamadan, gülümseyerek, ama yanarak gidiyorum. Bunun da mutluluğun bir parçası olduğunu bilerek büyüyecekler. Nedim evlenmeyi çok istemişti. Bir gün çocuklarla aramda bir hır gür çıktı, oluyor ya hani kriz anları. Herkes bir yanda bağrışıyor. Nedim'e salonun ortasında durup 'Üç çocuklu hayat böyle Nedim, buna rağmen mi düşünüyorsun benle evlenmeyi?' diye sordum. Omuzlarımdan tuttu 'Buna rağmen değil, bu da dahil istiyorum' dedi. Hayatımın tokatıdır. Şimdi sıra bende. Bu sevgi, bu evlilik bu da dahil bir evlilik, ölüm dahil, ayrılık dahil, acı dahil. Ama sözüm olsun, acıyı bal eylemeyi başaracağım, yaparım, o sekoyanın gölgesinde herkesi toplayacağım. Tek ki Allah bir yıldırım daha düşürmesin üstüme."