Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul'un hâlâ en güzel okullarından... Yeşili hiç azalmamış, aksine manzarayı kapatacak kadar çoğalmış. Kedileri de artmış sanki. Bahçe keyfine doyum olmuyor, hele bir de bize denk geldiği üzere dolunay varsa... Bizim zamanımızda merdivenlere oturulurdu hep. Ve de yere. Dünya kadar bank, masa, sandalye konmuş şimdi, işlevsel elbette ama bunu sevip sevmeme konusunda kararsızım. Yıllar sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne gitme sebebim ne olabilir? Diploma almak? Mezunlar Derneği'ne üye olmak? Ders vermek? Havuza girmek? Hiçbiri.
Doğru cevap konsere gitmek, istikamet Albert Long Hall...
İKSV'nin bu yıl 45'incisini düzenlediği İstanbul Müzik Festivali'nin Aya İrini ya da Lütfi Kırdar kadar sık denk gelmediğimiz konser mekânları da var: Kapalıçarşı, Galata Mevlevihanesi Bahçesi... İşte Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall da onlardan...
İzlandalı parlak piyanist Vikingur Olafsson, Bach'ın 'Goldberg Çeşitlemeleri'ni; aşk, tutku, 'seviyeli ilişki'den öte hisler taşıdığı belli olan Steinway & Sons piyanoyla, Albert Long Hall'un sahnesinde çaldı.
Ülkesindeki tüm mühim ödüllerin sahibi olan Olafsson (içlerinde İzlanda İyimserlik Ödülü de var), Björk başta olmak üzere ünlü müzisyenlerle, Philip Glass gibi bestecilerle çalışmış, dünyada pek çok festivale katılıp sanat yönetmenliği de yapmış biri. Çok yetenekli ve arasız 85 dakikalık performansından gördüğümüz, belli ki parmakları da sinirleri de çok kuvvetli.
Uykusunu bilemem. Ama başka birinin, 18. yüzyılın ortalarına doğru Dresden'deki Rus Elçisi Kont Hermann Carl von Keyserlingk'in uykusuzluktan mustarip olduğunu biliyoruz! Özel klavsencisi, bu sorunu her gece geç vakte kadar bitişik odada müzik yaparak bertaraf etmeye çalışıyor.
Fakat hazıra dağ dayanmaz! Bildiği parçalar tükeniyor. Bunun üstüne Kont, uykusuz gecelerde klavsencisi çalabilsin diye Bach'tan yeni bir eser istiyor. Zarif, biraz da neşeli olsun, diye tembihliyor.
İşte çarşamba akşamı dinlediğimiz 'Goldberg Çeşitlemeleri', ilk kez uykusuzluğa çare bulmak için Bach'a ısmarlanan beste olarak müzik tarihine geçen bir eser.
Karşılığında bir enfiye kutusu içinde 100 Louis altını geliyor Bach'a. Bestecinin tek bir besteden kazandığı en büyük para bu, öyle de yer ediyor tarihte.
Peki şimdi konserde bizi uyutsa mı daha başarılı sayılmalı bu eser, uyutmasa mı? Uyutursa mı o 100 altını hak etmiş olacak? Uyumalı mıydık? Yanlış yerde alkışlayanların çıkçıklanıp snobe edilmesi gibi biz de koserde uyumadığımız için mi aşağılanacağız?
Bahanem hazır şahsen: Nem!
Rutubet öyle yoğundu ki, yelpazelenmekten uyumaya fırsat olmadı! Alacağın olsun Albert Long Hall!
***
Yalanlar alfabesi