Anne babalara "Gözünüz aydın" mı demek lazım acaba yoksa "Geçmiş olsun" mu; eski adıyla sömestir, daha yerlisiyle yarıyıl tatili başlamış bulunuyor.
Bu 15 günlük teneffüste, sinemadan tiyatroya, mini aşçılık workshop'undan resim atölyesine, imkanlar elveriyorsa kayaklı Disney'li yurtdışı tatiline, kaliteli zaman peşindeki aileler tarafından çılgınca koşturulacak çocuklar.
Dünya kadar da aktivite var.
Bunlardan en parlak olanı, hiç şüphesiz Cats müzikali. 1981'den beri sahnelenmekte olan, West End'in ve Broadway'in en uzun soluklu müzikali unvanına sahip bu klasik, dünyanın herhalde en güzel, en karakterli, en mağrur, en cilveli kedilerinin şehri olan İstanbul'u şereflendirmiş bulunuyor. 9 Şubat'a kadar da burada olacak: Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi'nde...
Burası ebatıyla göz, akustiğiyle de kulak dolduran bir salon. Cats de Tony'den Grammy'ye, Golden Globe'dan Oscar'a ödül avcısı sayılan Andrew Lloyd Weber'in müzikleriyle iyi akustiği hak eden bir yapım. O yüzden ilk gece izlenimimizden hareketle söyleyelim, doğru eşleşme.
Cats, Nobelli İngiliz yazar T.S.
Eliot'ın Old Possum's Book of Practical Cats'inden uyarlama. Eliot, kitaptaki kedi şiirlerini çocukları düşünerek yazmış.
Sonrasında büyüklerin ilgisine de mazhar olmuş tabii ama bu tarz baba müzikallerle ilgili genel hissiyatım şu zaten: Çoluk çocuk (yoksa ödünç alarak!) gitmek lazım. Hele ilkokul çağında çocuğunuz varsa mutlaka, MUTLAKA götürün; hayal gücünün, yaratıcılığın ne olduğunu görmesi için nefis fırsat. Üç saate yakın süren gösteri boyunca türlü çeşit kedinin hayat hikâyesini izliyoruz. Her kedi bir karakter ve de bir kedide isim ne kadar da önemli! Burada atlamamak gereken bir başarı var; çok güzel Türkçeleştirmişler doğrusu kedilerin isimlerini. Erkek kedilerin moda ikonu, doğal smokinli Mırnettin Yağız mesela! Eskinin güzelliğiyle dillere destan ama çökmüş, düşmüş, tükenmiş kedisinin (Şahane sesiyle dünya müzikal tarihinin en bilindik şarkılarından Memory'yi tam üç kere şakıyan Grizabella yani) adıysa Şaduman.
Böyle büyük müzikalleri çocukken görmek, büyük zenginlik... 9 Şubat'a kadar vakit yaratın.
Bir de hasta kediciler var ki, onlar zaten kaçırmaz.
Chloe'nin adı bundan böyle ne olsun?
Serdar Ortaç, sevgilisi Chloe'ye Türkçe isim bakıyormuş. "Kadriye olsa çok alakasız, Kader olsa o da olmaz" demiş ve ismine alışmasının "Kolie, Kalio, Kale" diye diye nasıl vakit aldığını anlatmış.
Niye Kıloy denmiyor ki Chloe'ye?
Diloy var da Kıloy neden olmasın, sonuçta Sortaç'ın partneri, daha uygun ad zor bulunur.
Daha zarif ve vicdanlı olmamız gerekirse de şöyle isimler verilebilir Chloe'ye: Kına olur.
Kırağı olur. Kiraz olur. Klor? Klorat?
Klorür? Gayet kadınsı durmuyorlar mı? Kloş?
İlle geleneksellerden gidelim derseniz Kıymet olabilir, Kısmet olabilir.
Ya da Kolye diyelim. Başımıza taç oldu, biraz da boynumuza kolye edelim.
Işıl Reçber'e Türkçe 101
Futbolcu Rüştü'nün eşi Işıl Reçber, Türkiye'de 'futbolcu eşi' denince yıllardır ilk akla gelen isim. Fiziğiyle, giyimiyle ve bu alandaki abartısıyla... Ama bir söyleşi vermiş, diyor ki: "Kendime has bir çizgim var ama hiçbir zaman abartıya kaçmadım." (20 Ocak, Milliyet Cadde) "Çok beğenerek bir çanta alırım ama bir kere kullandıktan sonra onun yüzüne pek bakmıyorum" da diyor. Acaba abartsa ne yapacak, yarım ya da çeyrek kullanım olabiliyor mu çantalarda? Aynı söyleşide "Deli doluyuzdur" da demiş Işıl Reçber, "Mesela gece 'Monaco'ya uçak kaçtadır acaba?' deyip, sabah uçuyoruz." Deli dolu olmak da böyle bir şey, öyle mi? Ya da şöyle: Para bol ama Türkçe kıt!
Yılmaz, Kenan, Meryem, Fatoş ve annesi!
Bir kadın, bir eski koca üstünden bu kadar mı prim yapar Yarabbi? Fatoş Güney "Yılmaz beni nasıl da çok sevdi" temalı üç trilyonuncu röp'ünü de geçen pazar İzzet Çapa'ya vermiş (Kelebek).
Aşklarının dizi olması durumunda Yılmaz Güney'i Kenan İmirzalıoğlu'nun, kendisini de Meryem Uzerli'nin oynamasını uygun görmüş.
Buraya kadar fevkalade! Kenan'ın zaten reyting garantisi var, Meryem de çılgınca bir merak, özlem ve tadına doyulmamışlıkla izletecek kendini. Değil Yılmaz & Fatoş Güney aşkı gibi bir uçtan bir uca çalkantı, bizim evin içi bile çekilse, bağlanır millet bu ikiliye.
Yalnız hayatı Bebek-Vaniköy-Moda hattında geçen yalı kızı Fatoş'un, kolejli burjuva annesi rolünü kime vereceğiz?
Bu rolü her dizide Nebahat Çehre oynuyor biliyorsunuz. Fakat burada kendisinden böyle bir fedakarlık bekleyemeyiz, esas oğlanın bir önceki kadını olaraktan malum!
Diyorum ki Fatoş Güney'in annesi, bu rolü bizzat kendisi oynasın. Hem gerçeklere sadık kalınmış olunur hem de dizinin bir fantastik estetik ayağı olmuş olur!
'Yaşam pastasını paylaşmayı sırtlayan'
Gülben Ergen hayatının en güçlü ama en zayıf dönemini yaşıyor. Hiç olmadığı kadar ince şu anda vücudu.
Fakat sosyal medyadaki dili de ağdalandıkça, ikonlandıkça, ağırlaşıyor.
Oğlu Atlas'ın doğum günü fotoğrafını Instagram'da paylaşıp altına yazdıkları mesela: "Senin geldiğin günü doğduğum gün saydım burnumun direği... Bakışına hayran olduğum, ağabey olmayı, ayrılığı, yaşam pastasını paylaşmayı sırtlayanım, adı gibi dünyayı sırtında taşıyanım, Allah'ın en kutsal emaneti...
18 Ocak'ım benim..."
Yedi yaşında bir çocuk niye dünyayı sırtında taşısın ki? Hem "Yaşam pastasını paylaşmayı sırtlamak" da nesi? Ekonomi sayfasında mıyız da 'yaşam pastası'nı yüzde 52, 24, 10, 8 ve 6'lık kırmızı, yeşil, mavi, sarı, pembe dilimlere böleceğiz? Yoksa zayıflamak için tatlıyı kesen Ergen, her şeyi pasta şeklinde mi görüyor?