Ucuza İstanbul-Roma uçak biletine denk gelince çok gıdıklandım. Roma her zaman iyi fikirdir! Hele şimdi bienal zamanı, oradan da bir trenle Venedik'e geçtik mi, oh, iki gün de Venedik Bienali'ni gezer döneriz, mis. Baktık ki bayram sonu Venedik-İstanbul uçuşu, New York-İstanbul biletinden aşağı değil. O yüzden dönüş için de Bologna'da karar kıldık. Venedik'ten Bologna iki adım, hem sosuydu, sosisiydi, ciddi zenginlik! Uçak biletlerini aldık, treni araştırıyoruz ve ilk tokat! Aaa! Ne kadar pahalı! Tren çeşitleri ve onlara bağlı olarak değişen bilet fiyatları... Biraz sinir olduk gördüğümüz fiyatları Euro'dan TL'ye çevirmek için dörtle çarparken ama altı üstü tren nihayetinde... Uçağı geçmişiz, trende mi boğulacağız?
Hem Avrupa şehirleri arasında trenle gezmek ne biçim zevklidir, hep anlatırlar... Pencereden bakarak bir hayal âlemine geçebilir insan... Doğa uyanmış, köyler sempatik, kırlar büyülü, yapılar tarihi... İçinde olacağımız alet teknolojik olarak gayet ileri, ortam medeni... Bir şeyler atıştıra öpüşe, konuşa koklaşa, su gibi varırız kesin Roma'nınkinden Venedik'in tren istasyonuna... Şüphesiz... Şüphe halbuki, faydalı bir şey... Şüphelenmeliymişiz...
Roma'daki tren istasyonu hep kalabalık ve şenlikli bir yer. ATM dolu. Bu ATM'lerden alınıyor bilet. Karışık değil, hata yapma ihtimali çok düşük. Bilet fiyatları sezona, güne, saate, sefere göre değişiyor. Kış ortası olsa daha hesaplı da bizim gitmek istediğimiz gün, o da nesi! Kişi başı 75 Euro. İki kişi 150 Euro. Çarp kabaca dörtle: Yaklaşık 600 TL. Ne o, tren bileti! İstanbul'dan uçakla Roma'ya iki kişi bu paraya gelmişiz, şimdi trenle Venedik'e de bu paraya mı gideceğiz yani? Düşük sezonda olsak 40 Euro'ya işi halledebileceğimizin bilgisiyle, kadere hayıflanarak alıyoruz bileti. Yeşil kırlara, şirin köylere dair hayaller bâki daha... Onların da yalan olacağını trene adım attığımız an anlıyoruz. Kaçtığın, her fırsatta başına gelir! Koltuk numaramıza ulaştığımızda görüyoruz ki pencereden dışarı dalıp gitme imkânı olmayacak. Zira vagonun belki de tek penceresiz yeri, yerimiz! Arkamızda yüksek sesle ve çok konuşan Ortadoğulu bir çift. Ve yol boyu neredeyse hiç susmadan ağlayıp bağıracağını henüz bilmediğimiz bir bebek! Roma ile Venedik arası üç saat 45 dakika sürdü. Arada Floransa'ya, Bologna'ya ve Padova'ya (Padua) uğradık. Ensemizdeki bebek duraklarda bile dur durak bilmedi; hep, sürekli, mütemadiyen, bıkmadan usanmadan viyakladı!
ASTARI YÜZÜNDEN PAHALI
Heidi'ninki gibi köylerden, tarihin izinden ve doğanın yüreğinden mi gittik, duvar dibi koltuğumdan ne desem boş... Hiç mi iyi yanı yoktu? Arada kesilse de internet ve telefonu sürekli şarjda tutma imkânı vardı... Bir de hakkını yemeyelim; zerre tangır tungur etmeden, sarsmadan, hoplatıp zıplatmadan kaymak gibi götüren bir aletti... Venedik ile Bologna arasına gelirsek, bir buçuk saat sürüyor. Sabaha karşı 06:00'da internetten baktığımızda 20 Euro olan biletin, 08:30'da aldığımızda 32 Euro olması biraz asabımızı bozdu tabii ama bu defa karşılığını aldık diyelim: Dörtlü ve masalı oturma sisteminde, şansımıza yanımıza başka yolcu gelmediği için bacak uzatma lüksü mümkün oldu. Ha bu defa da vaat etmesine rağmen internet yoktu...
Velhasıl, yolculuğun astarı yüzünden pahalıya geldi diyebiliriz. Tren yolculuğu aman aman matah bir şey değilmiş de diyebilir miyiz? Bu siftahla şimdilik öyle ama tek kerelik tecrübeyle bunu netleştirmeyelim daha, hem zırlayan bebekle Business'da da karşılaşılıyor, önümüzdeki seferlere bakalım...