14 Şubat yaklaşırken yine bir romantizm sevdası peydahlandı. Sevgililer Günü için yeme, içme, hediye ve tabii gezme tavsiyeleri yağıyor.
Romantik şehir, romantik gezi, romantik güzergâh, romantik destinasyon... Öyle dediniz mi, öyle mi oluyor sahi?
Halbuki ne zaman, ne şartlarda, kimle gittiğiniz kurmuyor mu bir yerin romantizmle bağını? Şatolar, şaleler, kırlar, dereler bir noktada bitmiyor mu?
Sevmediğiniz müdürünüzle Provence'a yaptığınız mecburi ve çileli iş gezisinde kalbinizde kelebekler uçar mı, hayır.
Hayatınızın aşkını Kayseri'de bulursanız, orası artık sizin için sadece pastırma diyarı olarak kalır mı, hayır.
Ailenizle, arkadaşlarınızla, akrabalarınızla, kız kıza, sevgilinizle, eşinizle, çocuklarınızla... Kimle çıkarsanız o seyahate, yolun da varacağınız noktanın da romantizm dozu değişir. Sevgili ve eşte yıl ve dönem de hayati önemdedir!
Paris hep romantizmle beraber anılır misal ama benim için donduğum, hayatımın en ağır hastalığını geçirdiğim yerdir. Tek romantik kısmı, dönüşte havaalanından hastaneye, sevdiğim adamın kucağında götürülmemdir!
BENCE CHICAGO PARİS'TEN DAHA ÖZEL
Yıllar geçse de, tekrar gidilse de, Paris'e benden gidecek kalbî puan nedense artmaz.
Buna karşılık Chicago, pek kimsenin listesine girmez ama dünyanın en tatlı odalarından birinde kaldığımız o küçük oteliyle kalbimdeki yeri pek bir özeldir.
O yüzden de 14 Şubat'a dair küçük tatil planı yapanların, ille de Paris, ille de Prag diye kasması boşuna. Kişiye, çifte, hikâyeye, karaktere göre Oslo da olur, Kuala Lumpur da. Sonuçta romantizm yanınızda... Bavulunuzda.
Hayalleri hayata geçirmenin beş yolu buymuş!
Seyahat etmeyi hepimiz istiyoruz. Ama istediğimiz kadar seyahat edebiliyor muyuz? Nerdeee... Hayallerle hayatlar hiçbir zaman birbirine denk düşmüyor, hedefler tutmuyor.
2017'de Seyahat Hedeflerinizi Gerçekleştirmenizi Sağlayacak 5 İpucu başlıklı bir tavsiye mektubu geldi. Seyahat sitesi momondo'dan. Hayalleri hayata geçirmeye katkısı olacak beş tüyo şöyleymiş:
1 Bütçeye uygun destinasyon seçmek lazım: Dolar zıpladığında New York hayali kurmanın, işsiz kalındığında Londra planı yapmanın faydası yok. Promosyonları yakalayarak, günlerle oynayarak uçuş ve oteli makul fiyata getirmek gayet de mümkün oluyor, tecrübeyle sabit.
2 Aktarmaları değerlendirmek lazım: Aktarma o kadar da bayılmadığımız bir şeydir ama fiyatı ciddi biçimde ucuzlatabiliyor. Uzun aktarma süresi olduğunda hele, havaalanından çıkıp dolaşma imkânı da olduğunda, tek taşla iki kuş gibi.
3 İş seyahatlerini iyi kullanmak lazım: Belki önüne ya da arkasına birkaç gün daha takarak, merkezi bir yerde kalarak, az uyuyarak, iş gezisinden gayet tatmin edici bir sonuç alınabilir doğrusu.
4 Hayalleri kendimize saklamamak lazım: Hayalleri etrafınızdakilerle paylaşmak, yola çıkma arzusunu artırıyormuş. Oralara gitmiş birilerinin tavsiyeleri, bağlantıları, isim-adres listeleri de bonus.
5 Yalnız seyahatten korkmamak lazım: Bazen bazı güzergâhlara 'müşteri' çıkmıyor. İnsan çok istese de bazı seyahatleri yapamıyor o zaman. Tek başınıza yola çıkma pratiği yoksa hele...
Ama bunu kırmak ve tadını almak gerek: Tek başına seyahat müthiş bir tecrübe çünkü. Ve de sonsuz özgürlük...
Sigiriya'dan Toraca'ya
Dünya da amma büyük kardeşim, gez gez bitmiyor.
Fest Travel bu yıl için 20 rota önermiş, insan hangi ara hangisine gitsin, bilemiyor.
Şili'nin kuzeyindeki Atacama Çölü mü, Bolivya'nın güneybatısındaki Salar De Uyuni yani dünyanın en büyük tuz gölü mü?
Nikaragua'daki Masaya Volkanı mı, Sri Lanka'daki magma kalıntısı Sigiraya mı?
Endonezya'nın Sulawesi adasının, geleneksel evleriyle ünlü Toraca bölgesi mi, Davos- Tirano arasında deli manzaralar sunan Bernina Ekspres mi?
Göçebe ve at kültürünün son temsilcilerinden Moğolistan mı, yoksa 80'den fazla dilin konuşulduğu, kahvenin anavatanı kabul edilen Etiyopya mı?
Tekrar başa dönelim:
Dünya da amma büyük kardeşim, gez gez bitmiyor!