1. GÜNDE ÜÇ ÖĞÜN, BEŞ VAKİT: Feta, Yunanların beyaz peyniri. Greek Salad'ın üstüne neredeyse yarım kalıp koyuyorlar bonkörce. Karidesli, midyeli bütün saganakilerin de vazgeçilmez elemanı. Sahanda ne yapsalar içinde, bir de böyle feta saganaki yapıyorlar ki of! Domates, biber, bazen azıcık soğan, biraz baharat... Sabah kahvaltıdan başlayarak her gün her saat yenebilir doğrusu.
2. MÜZE GİBİ BALCI: Agios Ioannis'ten çıkmışız, istikamet Kala Nera. Deli yeşillikte bir yolda ilerlerken... Girsek mi bu balcıya? İyi ki girmişiz. İçerde envaiçeşit bal var ama asıl ilginç olan aletler, makineler, kostümler, dekor. Sadece bir bal dükkânı değil, naif de bir bal müzesi sanki.
3. YOL TEZGÂHININ ESTETİĞİ: Bizim şehirlerarası yollardaki yeme içme sergilerini bilirsiniz. Dut suyu, kavun-karpuz, kestane şekeri, sebze-meyve, yerel ürünler... Ürün çeşitliliği bir yana, estetik düzeyi de epeyce yerlerdedir. Bu da bir yol üstü tezgâhı sonuçta, restoran vitrini değil. Reçel, bal, turşu, komposto satıyor. Ama işte onları böyle diziyor. Bizim Hacı Abdullah'la yarışır şekilde.
4. GÖZ DOYURMA TABAĞI: Burası Episkopos. Agni Studios'ta kalıyoruz, ne tesadüf ki buranın en bilindik lokantası da bizim otelin sahibesinin. Yüzde 10 indirimimiz var yani! O halde gelsin en azmanından turist tabağı: Ortaya karışık deniz mahsulleri. Mide zaten doyar da, mühim olan gözün de tatmin olması!
5. BİR FRAPPE LÜTFEN: Nydri, Lefkada'nın denize girmelik değil de sosyalleşmelik semti. Suda park etmiş onlarca tekne, sahilde de dizili onlarca kafe. Yaz sıcağında frappe'den güzel kaç içecek var? Aslında eskilerde kaldığını düşünüp burun büktüğümüz Nescafe'den yapılıyor ama ne hikmetse acayip tavlıyor. Şekersiz, az sütlü lütfen!
6. BÖREK İŞİNİ İYİ BİLİYORLAR: Yunanistan'da sadece börek yiyerek yaşamak da bir alternatif. Pekâlâ mümkün. Börek işini o kadar iyi biliyor ki adamlar, o kadar bol malzemeli o kadar çıtır, hışır, kıyır şeyler yapıyorlar ki, kontrolden çıkmamak çelik irade ister. 10 fırından ancak biri ikisi vasat, kalanında çadır kurup yaşanır!
7. AHTAPOTUN BÖYLESİ: Güneşte kurumuş, şarapta sarhoş olmuş, şöyle yapmış, böyle etmiş çok ahtapot yedik. Yunanistan'ın, Yunan Adaları'nın en namlı olduğu alan zaten ahtapot, hakkını veriyorlar. Ama böyle bir bütün ahtapotun bu derece iyi piştiğini, bu kadar nefis olduğunu ilk defa görüyorum. Nerede peki? Nikiana'da denizin hemen dibinde salaş ama çok iyi bir lokanta olan Breath of Zorba'da... Ellerine sağlık, şekil de içerik de yıldızlı pekiyi.
8. MÜCVERSİZ YAZ OLMAZ: Yaz demek biraz da kızartma mı demek sanki? Ve muhakkak surette mücver... Kızartma işini bizden daha iyi becerdiklerinden midir, feta peynirini esirgemediklerinden midir, bunların mücverleri bizimkilerden daha iyi oluyor genellikle. Daha köpüksü. Yağ çekmemiş. Esas olan kabaktır ama domates mücverine de kayıtsız kalınamaz.
9. SEMT PAZARINA DA GİTTİK: Semt pazarları hep eğlencelidir. Hele değişik bir yerdeyseniz... Oraya özgü yeme içme, kılık kıyafet, yerel halkla beraber alışveriş yabancı bir şehirde en bayıldığım işlerden şahsen. Bu gezide de Selanik'le Kavala arasında Asprovalta'nın pazarına denk geldik. Domatesten karpuza bildikler, değişik peynirler, absürt şekerlemeler... Bir yandan da çantasıyla, mayosuyla, ev için türlü alet edevatıyla damak dışı tezgâhlar... Müşterilerin bikinili alışverişe çıktığı komik bir pazardı. Bu pazarcı da müşterinin ağzından sigarasını ödünç alıp öyle poz verdi artist!
10. MÜKEMMEL BİR LOKANTA: Yunanistan'da lezzet açısından pek mağdur olmadım bugüne kadar ama gittiğimiz çoğu lokanta, denizin dibindeki salaş mekânlardı. Buraya yemeğinin çok iyi olduğu tavsiyesi üstüne gittik ve beyaz masa örtüleri ile pek de halk tipi sayılamayacak garsonlarını görünce "Eyvah!" dedik, "Kazıklanmaya mı hazırlanalım?" Olympiada'da denizin hemen önünde Captain Manolis'teyiz ve yemekler açık ara, çok açık ara çok iyi. Kızarmış Kefalotiri peynirinden midye saganakiye, ahtapottan kalamar dolmasına, evet klasikler ama şimdiye kadar yenilenlerden kaç gömlek üstünler.
Hesap üstüne iddiaya girdik. Mükellef bir akşam yemeği 60 Euro tuttu. Kabaca 200 TL civarı diyelim. Türkiye'de bu yemeğe ne kadar hesap gelirdi diye düşündük, ürperdik. Sonra millet niye oralara gidiyor?