Rahmetli Cenk Koray'ı hatırlarsınız. Çok göz önünde, sahnede, ekranda olmasına rağmen pek açık etmediği bir yanı vardı: Bir çeşit şifacıydı.
Bazı durumların bilimsel izahı zordur. Uzun yıllar önceydi. Kanser teşhisi konmuş, hastalığı ilerlemiş bir yakınımız vardı. Çok yakınımız, çok canımız.
Radyoterapiler, kemoterapiler, artık elden gelen bir şey olmadığını söylüyordu doktorlar. Çaresizce debeleniliyordu.
Derken birileri Cenk Koray'ın bu özelliğinden bahsetti. Araya tanıdıklar sokuldu. Rahmetli, böyle bir durumun, evet, hakikat olduğunu ama o sırada işe yaramayacağından korktuğunu, ümit verip de hüsrana uğratmaktan endişe ettiğini anlattı.
"Olsun, yeter ki gel" dendi. Her umut kırıntısından medet umuluyordu.
Lisedeydim. Evimizin salonu. Dünyanın o güne kadar gördüğüm en renkli, en tatlı insanı halam can çekişiyor. Cenk Koray geldi. Konuştu, elini tuttu, vücudunda çeşitli noktalara elini sürdü.
İnleyen, zorlukla yürüyen halam, salondaki yemek masasının etrafında koşarak tur atmaya başladı! Sonra banyoya gitti. Belki litrelerce kömür rengi su çıktı ağzından. Sonra yine koştu, hopladı, zıpladı, dans etti...
Başkası anlatsa, mümkün değil inanmam.
Anlaşılır, anlatılır gibi değildi.
Cenk Koray, yeterli olamadığını, çok ümitlenmememizi fısıldamış giderken kapıda.
Aylar sonra o beklenen acı son geldi, doğru.
Ama Cenk Koray'ın eli değdikten sonraki birkaç hafta rüya gibiydi. Gerçeküstüydü.
Şifacılarla çok haşır neşir olan insanlar var. Onlardan değilim. Ama bunu da hiç unutamadım doğrusu.
DÖNÜŞTÜRÜCÜ DE DENİYOR
Brezilya'ya, John of God'a gitmiş kişilerin anlattıklarını okuyunca... Hem abartıyorlar mı acaba biraz dedim, hem de 16 yaşımın salonuna, iki kişinin kolunda zorlukla yürürken, dakikalar içinde yemek masasının etrafında dans ederek koşan halamın hatırasına gittim.
"Bir doktor olarak gördüğüm şeyleri kesinlikle mantıklı bir şekilde açıklayamayacağım" diyor biri. "Benim gibi sol beyinli analitik düşünen bir insan için çok kolay kabul edilebilir şeyler değil bunlar" diyor bir diğeri.
John of God, gerçek adıyla Joao Teixeria De Faria, 1942 doğumlu bir şifacı ('Trans' ve 'dönüştürücü' de deniyor, İngilizcede 'healer' diye geçiyor). Brezilya'da yaşıyor ve 16'sından beri yapıyor bu 'işi'.
Dünyanın yaşayan en büyük ruhsal bioenerji şifacısı kabul ediliyor. Oprah Winfrey'den Peru Cumhurbaşkanı'na ve dünya jet setine, pek çok 'müdavimi' var.
'Psişik şifalandırma çalışmaları' deniyor yaptığına. 'Kanallık' ettiğini söylüyor. Şifa verenin kendisi değil Allah olduğunun altını çiziyor. Para almıyor. Ama ciddi turizm geliri sağlıyor tabii bölgeye; bilemeyiz artık komisyon alıyor mu!
Brezilya'nın kristal madenleri üzerine kurulu Abadania kasabasında özel bir arınma ve şifa merkezi var. Tekerlekli sandalyede gelip yürüyerek çıkanlar... Onca boşa kürekten sonra evlenip hamile kalanlar... Sürüyle olağanüstü hikâye anlatılıyor. İlle hastalık şart değil; ruhsal, bedensel, zihinsel arınma peşinde olanlar... İnsanlar bireysel olarak da gidebiliyor ziyarete, turlar da düzenleniyor.
Bir Türk tur şirketi, Can Aydoğmuş rehberliğinde tur organize ediyor mesela, 30 Mayıs- 5 Haziran arası olacak hatta bir tane.
Böyle bir serüvende, rehber mühim... Can Aydoğmuş, Evliyalar ve Yücelerle Yaşamak diye kitabı da olan bir kişisel gelişim ve enerji uzmanı. Asıl: John of God tarafından 'Son of Casa de Dom Inacio' unvanını almış tek TC vatandaşı. Onunla istediği zaman konuşabilen, o alanda her yere girip çıkabilen, grup liderliği yapabilen, 'aileden' biri yani. Unvanda dediği gibi: Oğul.
ABRUZZO İTALYA'NIN NERESİNDE?
Da Mario'yu bilir misiniz? İstanbul'un en eski ve iyi İtalyan lokantalarındandır. Etiler ve Kalamış'ta iki şubesi vardır. İki ayda bir, İtalya'nın farklı bir bölgesinin yerel tatlarını misafir eder. Mayıs boyunca Abruzzo bölgesine has yemeklere yer verecek. İtalya'nın neresinden bahsediyoruz Abruzzo deyince? Topuktan yukarı çıkın: Puglia. Biraz daha çıkın: İşte orası. L'Aquila, Chieti, Pescara; buraların vatanı. Kendine has peynirleri ve şaraplarıyla dikkat çeken bir bölge... Dünyada o kadar çok gidecek yer var ki, şimdi bir de bununla mı uğraşacağız diyenlerin sesini duymuş Da Mario sanki ve Sapori Dell'Abruzzo ismiyle özel bir menü tasarlayarak ayağınıza getirmiş bu yöre tatlarını. Neler var peki? Limon, zeytinyağı ve yıllandırılmış ricotta peyniriyle sunulan ızgara mini kuzu şişler... Siyah trüf mantarı soslu kuşkonmazlı İtalyan omleti... Bakla püre ve brokoli filizleri refakatinde biberiyeyle marine edilmiş Fener balığı... Taze bezelye ve baklayla gelen ağır ateşte pişmiş kuzu... Bakın bakalım, Abruzzo bölgesine gitmeye gerek kalıyor mu, yoksa gitmiş kadar olunuyor mu?