Böyle şeyler sırf Ayşe Arman'ın başına gelir sanırdım! Bizim evde öyle dev Sevgililer Günü organizasyonları, hararetli doğum günü sürprizleri, yok böyle şeyler. Ama her ne olduysa bu yıl 14 Şubat'ta beni Prag'a götürme konusunda bir girişim oldu (Aldatıyor herhalde). Üstelik de dört günlük gezinin dört akşamına da konser rezervasyonu yaptırarak (Kesin aldatıyor)! Prag çok güzel bir kent; Avrupa'da en iyi korunmuş eski şehir orada. Bu kadar mı nefes kesici bina, bu kadar mı çok sayıda olur kardeşim; nitelik de nicelik de meftun ediyor. Turistik mi? Evet ama turistlerin hücum ettiği bahar-yaz aylarının dışında gittiğinizde, öyle olduğu için aşağılanacak bir durumu yok hiç. Aksine, fiyatları İstanbul'un yarısını geçmeyen, hatta bazen üçte birine inen hesaplarıyla sayısız kafe, bar, restoran olarak işinize yarıyor bu. Arada yine duyuyorsunuz birinin "Ayyy şuna bak, burada da çekelim nolur" dediğini ama öyle rahatsız eder boyutta zırt pırt değil. Küçük müzeler, hiç tatmadığımız biralar, sürprizli tasarım mağazalar, bunlara da geleceğiz önümüzdeki günlerde ama bugün konserlerle başlayalım. Prag'ın o güzelim binalarının bazısının içini, orada konser dinlemek suretiyle de görmek mümkün. Biz de öyle yaptık.
1. KLEMENTINUM'DA VIVALDI'NİN DÖRT MEVSİM'İ...
Klementinum, sabah 10'dan itibaren tüm gün açık olan bir kültür-sanat kompleksi. Charles Köprüsü'nden Karlova Caddesi boyunca yürüyüp eski şehre girdiğinizde, orada. Etkileyici bir yapı, müthiş de bir bahçesi var. Girip 50 metre kadar dümdüz yürüyünce, Aynalı Şapel'e geliyorsunuz, konser burada. Vivaldi'nin Dört Mevsim'i klasik müziğin A harfinde olanların bile bunalmadan, rahat dinleyeceği dört konçertodan oluşur. Aman aman fantastik bir yorum olduğu söylenemez ama burada da yine zevkle dinleniyor. Zaten o deli tavan süslemelerinden de, haşmetli orgdan da göz alınamıyor. Aya İrini'deki konserler de atmosferden hep 1-0 önde başlar benim için; böyle tarihi ortamlar konsere ayrı değer katıyor.
2. CLINTON DA BURADA ÇALMIŞ!
Burası Prag'ın en ünlü caz kulübü: Reduta Jazz Club. Bill Clinton da gelmiş, hatta sahneye çıkıp çalmış. İzbe bir caz kulübünden çok, değerli eşimin tabiriyle 'eski bir striptiz kulübü'nu andırıyor ortam. Son derece rahat yayılmacalık kırmızı koltuklar, kanepeler. Sahnede Rene Trossman ve arkadaşları var. Yıllardır blues yapan, Chicago kulüplerinde mühim isimlerle çalan bir gitar üstadı Trossman. 90'ların ortasında Avrupa'ya gelmiş; geliş o geliş. Prag'a 'evim' diyor ama başka Avrupa şehirlerine de konserlere gidiyor grubuyla. Şu anki grubunun, şimdiye kadarkilerin en iyisi olduğunu söylüyor. Gerçekten de çok yüksekti enerjileri ve acayip coşturdular herkesi. Bu arada şimdiye kadar hiçbir caz kulübünde Reduta'daki kadar şık ve alımlı bir kitleyle karşılaşmadığım notunu da düşeyim.
3. ÖNCE EYVAH, SONRA YAŞASIN!
Prag'ın bir başka ünlü caz kulübündeyiz; Jazz Centre Agharta'da. Burası daha 'underground' bir yer; bir kere bir sürü daracık merdivenle aşağılara iniliyor zaten. Masalar ve sandalyeler o kadar da konforlu değil, üstümüzdekileri bırakacak yer yok ama bira servisi yapan kızımız hiç aksatmıyor neyse ki. Sahnedeki ağır abi Lubos Andrst ilk başta korkutuyor bizi. Bu asık suratlı Çek'in en iyilerden olduğunu öğrenmişiz ama böyle fazla deneysel takılıp nefessiz mi bırakacak bizi bu akşam? Yok, öyle değilmiş; 10. dakika itibarıyla ikna oluyoruz. Ve ara olursa çıkmaya karar vermişken, üç seti de kaptırarak dinliyoruz. Bana Duman'ın elektro gitaristi Batuhan Mutlugil'in babası Batu Mutlugil'i hatırlatan bu eski kurt Lubos da, basgitar ve piyanodaki genç arkadaşları da ayrı döktürüyor. Burada da şimdiye kadar hiçbir caz kulüpte denk gelmediğim kadar genç ve güzel bir kitle görüyorum. 20'sine ya gelmiş ya gelecek yaştaki bu çocuklar belli ki kendileri de çalıyor bir şeyler; büyük heves, heyecan ve hayranlıkla coşuyorlar.
4. İSPANYOL SİNAGOGU'NDA GERSHWIN
Eski şehrin meydanından Parizska Caddesi boyunca ilerleyip, sonra sağa Siroka Caddesi'ne dönün. Birkaç yüz metre ilerde solda, İspanyol Sinagogu'ndayız. Deli güzellikte işlenmiş içerisi. Bize Gershwin eşlik ediyor. Özelliği, klasiği klasik olmaktan uzaklaştırması diye bilinen bu bestecinin eserlerini mümkün mertebe klasiğe yaklaştırarak, yani akılları sıra düzelterek tam tersi bozduklarına dair yorumlar geliyor ama ne gam; duvarlar, tavan, sahne, ortam... On numara beş yıldız. Böyle mekânda sinek zırıltısı da, matkap gürültüsü de zevk verir!