Aşkınızdan kelebekler uçuşuyorsa göğüs kafesinizde, mide boşluğunuzda; nerede öpüştüğünüzün önemi var mı? Yok. Ama Kırklareli'nde boş bir köşede mi, yoksa Paris'te bir köprünün üstünde mi, diye soracağınız bin kişiden, muhtemelen bini de ikinciyi seçecektir. Kırklareli'nin yerine aklınıza gelen herhangi başka bir şehri koyun. Bildiğiniz bütün şehirleri peş peşe dizin hatta. Bine sıfır şeklinde keskin bir skor olmasa da, Paris hep galip gelir. Adı bu denli aşkla anılan başka şehir bulmak zordur.
AŞKIN BELGEYE İHTİYACI MI VAR?
Paris'in köprülerinde öpüşen âşıkların çoğunun turistler olduğunu söylüyor, 40 küsur senedir orada yaşayan Cüneyt Ayral. Neden? "Onlar Seine Nehri'ni geçen pek çok köprü üzerinde öpüşmenin, sevdayı farklılaştırdığına inanmışlardır. Oysa sevda, aşk, insanın beyninde oluşur, onun için karanlıklar bile çok aydınlık bir dünyayı müjdeleyebilir; aşkın varlığını ancak âşık olan kavrayabilir, aşkı kavramak için köprülere, öpüşmeye gerek var mıdır?" E öpüşmeye gerek oluyor tabii de 'Köprüüstü Âşıkları' olmak şart mı hakikaten? Hele ki nehri kirletme pahasına? O da ne mi? Şöyle: "Âşıklar, Pont des Arts'ın korkuluklarına 'asma kilitler' takıp, anahtarlarını Seine Nehri'ne savurmaya başlayalı yarattıkları sıkıntının pek farkına varmıyor. Günden güne köprünün korkuluklarını ağırlaştıran bu kilitler ve nehri iyice kirletmeye başlayan metal anahtarları sinyal vermeye başladı. Oysa 'turist âşıklar' hızlarını alamayıp korkulukları uygun olan tüm köprülere kilitler asıp "Aşkımızı Paris'te belgeledik" demeyi sürdürüyorlar. Aşkın belgeye ihtiyacı mı vardır?" En sonunda "Paris'in kültürel değerinden" habersiz birkaç turistin aşk kilitlerini III. Alexandre köprüsündeki heykellerin diplerine, hatta Gainsbourg'un evinin kapısına bile astıklarını görünce, şaşkına döndüğünü söylüyor Ayral. "Aşkın bu güzelim şehrinde, 'aşk' sadece satılan turistik bir değer midir?" Halbuki: "Paris'in kapalı kapılarının ardında öylesine aşklar yaşanmaktadır ki, bunların değil belgesi, bilgisine bile ulaşabilmek için ancak onlardan birini yaşamış ya da yaşıyor olmak gerekir?" Paris'in yıldızı da Venüs'müş bu arada, yani aşkın yıldızı! Ayral, Paris'te yaşayıp şehri avucunun içi gibi biliyor olmanın hakkını veriyor. Hemen her köşe başından, orayı ora yapan özellikli yerlerden, bazen filozof bir evsiz olan gizli şöhretlerden, lezzetle bahsediyor. Hangi birini cımbızlasak ki...
PEYNİRSİZ OLMAZ!
Aşkı bir kenara bırakıp (Zaten ömrü üç ay!) yolu Paris'e düşeceklere -ve de kalbine giden yol midesinden geçenlere- lezzet tüyoları verelim. Paris'te yemek yemenin mühim olduğunu, ancak ne zaman nerede yeneceğinin de bir o kadar önemsendiğini söylüyor Ayral: "Île Saint-Louis'de Notre Dame kilisesinin arkasında, Le Flore en I'Île kafesinde hafta sonu kahvaltıları bir gelenektir neredeyse. Şimdilerde artık Amerikalı turistlerin de öğrendiği bu gelenek yüzünden yer bulmakta zorlanılıyorsa da, erken gidilip bu deneyimin yaşanmasını önereceğim elbette."
GALYA MUTFAĞI İÇİN
"Paris'te geleneksel bir Fransız- Galya mutfağı tatmak için Saint-Louis en I'Île sokağında, 39 numarada Nos Ancetres les Gaulois'a gidin derim; hele grup halinde gelmişseniz Paris'e ya da kalabalık bir arkadaş grubu ile yemeğe gidecekseniz, eğleneceğiniz ilginç bir lokantadır burası..." "Mouffetard sokağında 25 numaradaki L'Assiette aux Fromages da ilginç peynir tadımlarının yaşanabileceği özel lokantalarım arasındadır."