Yıl 1993. Aylardan Mart. Yer Avustralya'nın başkenti Sydney'de 5 yıldızlı bir otelin tenis kortu. Sen, ben ve güzeller güzeli kızın beraberce tenis oynuyoruz. Tenis bitti. Sıra şerbetlere geldi. Beraberce bir masa etrafında kahvelerimizi yudumlarken karşımda hırslı, zeki ama sinsi bir İsviçreli'yi hemen fark etmiştim. Amaca ulaşmak için her türlü yola baş vurabilecek, üstelik insan ilişkileri çok güçlü, fevkalade birikimli, cin gibi bir adam vardı. Aslında bu söylediğim meziyetlerin bazıları olmasa, Blatter de FIFA Başkanı olamazdı tabii. Kolay mı yıllar yılı FIFA Başkanlığı yapmış Havelange'den bu işi alabilmek? Hemen hissetmiştim ki sevgili başkanım Şenes Erzik'i hiç sevmiyordu. Dakikalarca hem kahvemi içiyor hem de bu nefretin sebebini hissetmeye çalışıyordum. Sonunda Erzik'ten çekindiğini, ilerleyen yıllarda kendisine rakip olabileceği endişesiyle ona karşı derinden bir tavır aldığını düşünmüştüm. Dedim ya çok güzel bir sabahtı. Kızının babasını hiç ama hiç sevmediğini anladım. Bu da tuhaf geldi. Çünkü o zamanlar bekardım ve çocuklarım yoktu. Bir çocuğun babasından üstelik 28-30 yaşına gelmiş bir kızın böyle bir güçlü babadan neden nefret ettiğin düşündüm.
Cevabını bulamadım. Vakit kuşluk olmuştu. 2. kahveler bitmiş terler soğumuş ama Blatter'in gözlerindeki enerji hiç bitmemişti. Aman Tanrım bu nasıl bir adamdı! Korkmuş, ürpermiş hatta çok şaşırmıştım. Benim uzun aylar İsviçre'de tıp öğrencisi olarak staj yaptığımı öğrendi. Ve bana sorduğu sorular birden İsviçre'de yaşadığım dönemle ilgili oldu. Çok kurnazdı çok. Beni ürkütmeden adeta sorguya çekiyordu. Sonunda anladım ki o bir gerçek İsviçreliydi. Ne kızı, ne başka bir şey ondaki İsviçre sevgisinin önüne geçemez durumdaydı. Aslında saygı da duymuştum. Biz milliyetçiliği sadece ülkemizde bilirdik. Meğerse yaşını başını almış bir adamın İsviçre denince gözleri doluyor, vücut kimyası değişiyordu. O sabahtan dün sabaha çok şey değişti. Çok uzun yıllar geçti. O gün de biliyordum şimdi de biliyorum. Blatter, bir İsviçre milliyetçisiydi. İsviçre için yapamayacağı şey yoktu. Zaten olmadı da...