Bay Kemal öyle bir kitle yarattı ki ne verse yiyorlar!
Yalanlarla PKK'yı bile kitlesine hazmettirdi ya!..
Binlerce polisin, Mehmetçiğin, öğretmenin, bebeğin katillerini kabul edecek bir taban oluşturdu.
Sayıları az da olsa varlar yani.
Bay Kemal'in millete dayattığı örgüt "Kanarya Sevenler Derneği" değil, Atatürk Türkiye'sini parçalamak isteyen katiller sürüsüdür.
Gazi'nin koltuğuna oturanın vatana ihanet edenlerle birlikte olması, Mustafa Kemal'i mezarında rahatsız ediyor.
Kılıçdaroğlu ve Akşener'in yol arkadaşı HDP'nin mebus adaylarından 5'i PKK'lı olduğu için Meclis'e girmeden enselendi...
Bay Kemal ve kitlesinin savrulduğu yere bakın, bir de İnebolulu Hüsnü'nün vatan için yaptığı fedakârlığa...
***
Mahkeme Başkanı Saruhan Mebusu
Mustafa Necati köylüye sordu.
- Adın ne?
İhtiyar ayağa kalktı.
- "Hüsnü." - Babanın adı?
- "Ramazan." - Nerelisin?
- "
İnebolu'nun Çatal bucağından." - Askerden kaçan oğlunu evinde saklamış, bir asker kaçağına yataklık etmişsin!
- "Tövbe de Reis Bey!" Başkanın sözleri ihtiyar köylüyü rahatsız etti ve koynundaki yıpranmış, buruşuk iki tomar kâğıdı kürsüye doğru salladı:
- "Reis Bey, Reis Bey!.. Şu kafa kâğıtlarının içini okusan bana dediğinden utanırsın!
- Neden?
- "Bu kâğıtlar
Balkan Harbi'nde ve Çanakkale'de şehit düşen oğullarımın nüfus kâğıtlarıdır. İki aslanını millet için şehit veren baba, üçüncü oğlunu ölüm kalım savaşında bir kahpe gibi gizlemez Reis Bey!"
Salonda çıt yoktu. İhtiyar birden yamalı mintanını yırttı. Çıplak, ak kıllı göğsü dışarı fırladı.
- "Hele gel Reis Bey, yakın gel de şu kalbura dönmüş göğsüme bak!
Gördüğün yaraları
Makedonya'da Bulgar çeteleri ile dövüşürken aldım.
Kurşun yarasına yara demem. Şehit aslanlarımın yarasıdır bağrımı delen.
Oğlum askerden kaçsa ben saklamam. Bunu böyle bil!" - Peki baba, oğlunu en son ne zaman, nerede gördün?
- "En son ilk kar düştüğünde gördüm.
Kastamonu askerlik şubesinin önünde.
Ankara'ya selametlerken..."
- Sonra hiç haber almadın mı?
İhtiyar duraladı. Kuşkuyla dinleyicilerden yana baktı.
Birilerinin bir şeyler söylemesinden korkuyordu sanki.
Sonra tükenmiş bir sesle başkana döndü:
- "Diyecem diyecem, emme o itin ipini de ben çekecem!" Başkan gün görmüş geçirmiş bir tavırla sordu:
- Anlat bakalım baba!
- "Kaçaklar yakalanırım korkusuna evine ocağına gelmezmiş. Kimi dağa çıkar, kimi de bir kıyıya siner mektup yazıp evden para istermiş. Bana da bir mektup geldi.
Benim okumam yazmam yok! Kimseye okutamadım. Muhtar önüne gelene demiş bana mektup geldiğini, kahrımdan eve kapandım." İhtiyar eğildi, yün çorabının içinden katlanmış bir kâğıt çıkardı.
- "Aha mektup bu, alın okuyun, yakalayın, asarken de ipini bana çektirin!"
Mahkeme Başkanı Mustafa Necati kâğıdı okudu. Yerinden fırladı, ağlayarak kürsüden indi. Hıçkırarak ihtiyarın yanına geldi:
- Baba bizi bağışla. Küçük oğlun İnönü'de şehit düşmüş. Gelen mektup, askerlik şubesinin şehitlik ilmühaberiymiş.
- "Vatan sağ olsun!"
İhtiyar sessiz sessiz ağlamaya başladı. Vatan hainliği suçlamasından kurtulduğuna mı yoksa son oğlunu da yitirdiğine mi?
***
Muhalefetin
Selçuk Bayraktar'la uğraşması parti çekişmesi değil!
Tartışmanın bir ucu Yahudi lobilerine, bir ucu NATO ve Pentagon'a, bir ucu da Avrupa güçlerine uzanır.
Bayraktar'a düşman olanlar, düşmana askerlik edenlerdir!