Dostlukla ilgili, eski Japon kültüründen güzel bir anlatı:
"Eski Japon kültürüne göre parıldayan her şey değersiz ve bayağı kabul edilirdi.
Yeni bir fincan veya vazo, ürküntü verirdi. Çünkü parlayan bir nesne yenidir ve yeni olduğundan henüz kullanımının ona kazandırdığı soylulukla değer kazanmamıştır.
Eskimiş, pek çok kez çay içmekten ötürü kararmış bir fincan, bizimle yaşamış, sabrımızı ve özenimizi aktardığımız bir eşyadır ve zamanla hem bizim huyumuzu, hem duygularımızı yüklenmiş ve bize hizmet ederek bunun karşılığını vermiştir.
Uzun süreli bir dostluk da zamanın kararttığı bir fincanınkiyle eş değerde izler taşır.
Gündelik eşyalarda da, arkadaşlıklarda olduğu gibi, çatlaklar ve gölgeler bulunur.
Bir fincanı fırlatıp atmamak ve bir arkadaşı yaşantından uzaklaştırmamak için, sabır ve sadakat gibi, son derece önemli, ama artık pek sık rastlanmayan iki duyguya gereksinme vardır.
Sabır, yüklendiği rol gereği bir tuğlaya, sadakat ise bir köke benzer.
Sabır acelenin, sadakat ise tüketimin panzehiridir.
Bu iki duyguyu fiziksel bir imge olarak düşünürsek, dostluk tuğlalarla örülür, kökler sayesinde gelişir..."
İbretlik bir dünya görüşü, değil mi?