Türkiye zor günlerden geçiyor. Bu durum, iyi niyetli olan herkesi hüzünlendiriyor.
Ama eminim, 'demokrasinin hastalıkları, yine demokrasi ile' tedavi edilecek; demokrasimiz adına, bu zorluklardan, iyi, güzel günler çıkacak.
Adalet, barış süreci, hukuk, kardeşlik kazanacak. Bu nedenle sağduyulu olmak, soğukkanlı durmak; halkın gücüne inanmak, demokrat bir çizgide kucaklaşmak, önem ve değer taşıyor.
Rahmetli dedem İbrahim Bey, görmüş geçirmiş, benim için dev gibi bir adamdı. 1938'de, İkinci Dünya Savaşı'nın gelişini Kosova topraklarında hissetmiş.
Tüm ailesini toparlayarak Türkiye'ye göç etmiş. Priştina'dan Selanik'e geçip, kırık dökük bir gemiyle, önce İzmir'e ulaşmış, ardından Bergama'ya yerleşmiş. O yıllarda, yabancı dil konuşabilen, eğitimli, özel bir insandı.
İzmir Bayraklı'da Eczacıbaşı İlkokulu'nda okurken; bize konuk olarak geldiğinde, Bektaşi geleneğinden yetişmiş sevgili dedemle, uzun yürüyüşler yapardık. Ortaokulumun ilk yıllarına onunla birlikte, hikayeleriyle ulaştım.
Bana kocaman bir adammışım gibi, uzun hikayeler anlatırdı. Bir bölümünü anlar, bir bölümünü de, bir masalın içindeymiş gibi dinlerdim. Bir şeye çocuk aklımla üzüldüğümde, bana artık belki de bir ağız alışkanlığı ile anlayacağımı düşünmese bile, şöyle derdi: "Evladım üzülme, çünkü vuku bulanda hayır vardır."
O zaman bu cümlenin derinliğini anlamam imkansızdı.
Bir gün yıllar sonra, bu cümleyi başka bir yaşlı insandan duyup, kökenini araştırdığımda, Hz. Muhammed'e ait olduğunu öğrendim.
Evet; kökleriyle birlikte "El hayru fi mâ vak'a" yani:
"Vuku bulanda hayır vardır." Türkiye için de öyle olacaktır.
Bu kocaman, güzel ülkeye zarar vermek, kimsenin harcı değil...