Soğukkanlılığımızı korumamız, telaşa kapılmamamız gereken zor günlerden geçiyoruz. Herkese lazım olan, en önemli kavram, şu anda "sağduyu."
Sükunete, hukukun üstünlüğü şemsiyesi altında, demokrat yaklaşım içinde olmaya; üsluplarımıza, akıl ve insani değerler katmaya ihtiyacımız var. Daha çok da kardeşlik duygusuna ihtiyacımız var. Tek dileğimiz, bu zorluklar arasından 'kumpaslardan' arınmış, barışın başarılacağı Türkiye'nin çıkması; daha çok demokrasinin kazanması.
İşte bu duygular eşliğinde, önceki gün Muğla yollarına düştük. Amacımız, bir zamanlar değerli bir ekiple, İstanbul'da Kanal-E'de birlikte televizyonculuk yaptığımız; meslektaşımız, gazeteci yazar sevgili Merdan Yanardağ'ı ziyaret etmek. Anlayacağınız, hüzünlü bir cezaevi ziyareti. Yıllardır ayrı kentlerde olduğumuz için, az görebildiğimiz eski bir dostu, demir parmaklıkların ardında ziyaret etmek, her zaman insana burukluk verir. Tesellimiz, sevgili Merdan'ı, sağlıklı, moralli, iyi görmemiz. Ziyareti, her zamanki gibi, tutuklu, hükümlü gazetecileri hiç yalnız bırakmayan, mesleğimizde yüz akı bir tutum sergileyen; İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu'nun başarılı başkanı Atilla Sertel'in, Adalet Bakanlığı'ndan aldığı izinle gerçekleştirdik.
PEŞİMİZİ BIRAKMADI
Sevgili Merdan'ı, değerli meslektaşlarımız Serdar Kızık, Ünal Türkeş, Halil Eğriboyun, Oğuz Gülen ve Tekin Cebeci ile birlikte ziyaret ettik. Merdan ile aynı kuşaktanız. İkimiz de, gençlik yıllarımızda, 12 Eylül askeri darbesinde acı çektik, önemlisi boyumuzdan büyük acılara tanık olduk. Ömrümüz boyunca yaşadığımız o kirli darbe günlerinin tanıklığı; çok sayıda insan gibi, bizlerin ve ailelerimizin peşini hiç bırakmadı. Bu nedenle, içinde yaşayarak da gördüğümüz için; her zaman darbelere karşı olduk, karşısında durduk. Hele ki 'askeri vesayet', 'askerlerden medet ummak'; dilimize ve yüreğimize hep yabancı kavramlar oldu.
İşte o duyguları paylaşan, evrensel demokrat çizgide olmayı, gazeteciliğinde ilke haline getirmeye gayret gösteren; bir dönem "12 Eylül darbesini gerçekleştirenler yargılansın diye" 78'liler Vakfı'nın kurucuları arasında yer alan Merdan Yanardağ; "darbecilerle işbirliği torbasına" atıldı. Sonuçta 10 yıl 6 ay hapse mahkum edildi.
Tutuksuz yargılandığı davada, garip şekilde hızla hüküm yiyen insanlardan biri oldu. Traji komiktir ki; Merdan Yanardağ yargılanırken; kendisine ait olmayan bir telefondan, üstelik hukuki olarak karşı davalı birine atılmış bir telefon mesajı, en önemli delil olarak gösterildi. Sadece o telefon mesajının ucunda, 'Merdan' adı yazılı olduğu için. Kim bilir Türkiye'de, kaç bin Merdan isimli insan vardır! Hukukta varsayıma dayalı suç oluşur mu! Hukukçu değilim, ama çok basit bir kural ve işte o suç oluştu. Sadece varsayım üzerinden yargılanan Merdan, şimdi Muğla'da demir parmaklıkların ardında.
VİCDAN GÖZÜYLE
Türkiye Barolar Birliği'nin, iyi niyetle, hukuki zemine oturtarak Adalet Bakanlığı'na sunduğu, 'yeniden yargılamayı' da içeren taslağı; bir şekilde eleştirenler; vicdanlarının ışığında Merdan Yanardağ ve benzerlerinin yaşadığı örneğe de bakabilmeliler. Hapishanelerin dilini, ancak yatanlar bilir. Elbette bu cümlelerimiz, 'darbeciliğin' ya da olası 'darbecilerin' onaylanması anlamına gelmemeli. Ama adalet ve hukuk; inanın herkese, hepimize, her dönem lazım. Türkiye kendi gerçek vicdanını yaralamadan, ötekileştirmeleri sona erdirerek, toplumsal barışı sağlayarak çok daha iyi bir yere varacak. İhtimal bu sancılı dönemden, iyilik doğacaktır. Herkesin birbirini daha çok anlamaya, daha çok dinlemeye ihtiyacı var. Hayata bakarken, biraz da o ünlü Kızılderili sözündeki gibi; "Tozlu yollarda, başkalarının makosenlerini giyerek yürüyebilmeliyiz."
Belki birçok insana bu yazı fazla iyi niyetli gelebilir.
Olsun varsın. İyi niyet, kötü niyetten, her zaman çok çok daha iyidir...