Hayat notları
İnsan bazen bildiklerini unutuyor. Unuttuklarını biliyor mu, bilmiyorum. Sadece bir şey bilmediğimizi bildiğimizde belki, azıcık bilmeye başlıyor olabilir miyiz? Bilmiyorum.
***
Kısır, kötü, umutsuz olanlar bir araya gelince; başkaları bizimle kendilerinin
bitkisel hayatlarını paylaşmamızı isteyebiliyorlar. Çünkü sadece, o kadar görebiliyorlar.
***
Kim bilir asırlar önce, günümüzde de tazeliğini koruyan
Don Kişot'u, bir hapishane köşesinde yazmayı başaran
Cervantes, sayfaları ilerletirken, acaba neler hissediyordu?
***
Schopenhauer 1800'lü yıllarda
"Aptal birinin sersem bilincinden yansıyan tüm görkem ve hazlar, Don Kişot'u yazan Cervantes'in bilinci karşısında çok yoksuldurlar" diye yazmıştı.
***
Değerli
Mahmud Erol Kılıç'ın "Sufi ve Şiir" adlı kitabını okurken öğrendim. 'Aşk' kelimesi meğer Arapça'dan geliyormuş. Kökü, 'aşaka' imiş. 'Aşaka' Türkçe'de "sarmak" demek.
***
Aşk bir nesnenin, bir nesneyi tamamlaması anlamını kucaklıyor. Kılıç
, "Zira aşık, maşukunda kendisini fani ettiği, yok ettiği anda var olmaktadır" diyor. Küllerden doğmak gibi bir şey.
***
Bu durum acaba
İbn Arabi'nin dediği gibi mi;
"Benim varoluşum yokluğumdadır."
Herhalde ariflerin aşk tarifi, söze gelmiyor. Bunca gürültü arasında zaten söz dillenmiyor.
***
Platon, ışığı 23 yıl Doğu'da bilgeliğin izlerini sürerek aradı. Dünyayı, gerçek görmedi. Sadece gerçeğin yansıması. Bu hissediş, sarsıcı,
kötücül modern hayatta, rahatlatabilir belki insanı.
***
Şeyh Galip, çok büyük bir şairdi. (Ölümü: 1799). Ama ondan büyüğü de vardır. Çünkü Galip, büyük eserlerini yazmadan çok önce, Mesnevi'yi okumuştur. Aldığı ilhamı, şiirle itiraf eder:
"Esrarımı Mesnevi'den aldım
Çaldımsa da miri malı çaldım" diye... Sadece o değildir; Türk şiirinin yüzakı
Yunus Emre de, önce Mesnevi'yi ve Divan-ı Kebir'i okumuş, etkilenmiştir.
Yunus Emre
"Mevlana Hüda-vendgar bize nazar kılalı
Onun görklü nazarı gönlümüz aynası (oldu)" diyerek, Mevlana'nın manevi nazarını taşıdığını vurgulamıştır bu dizeleriyle.
***
İnsan hep mutluluk arayışındadır, Mevlana'dan ve öncesinden beri. Doğu'dan çok etkilenen
Goethe de, Batı Doğu Divanı'nda insanın mutluluk arayışını etkilendiği anlayış ile yazar:
"Halk ve hizmetçi ve ermiş kişi
Her zaman teslim ederler ki
Yeryüzü çocuklarının en yüce mutluluğu
Sadece insanın kendi kişiliği."
***
Aristoteles insan yaşamının gerçek mülklerini üçe ayırıyordu;
"Dışsal olanlar, ruha ait olanlar, bedene ait olanlar."
İnsanın, galiba önce ruhuna ait olanlara bakması gerekli.
***
İnsanların iç dünyalarının derinliği galiba günümüzde az rastlanan şey. Çünkü çoğunluk, bu derinlikten önce, ötekinin dış dünyada sahip olduklarına bakmıyor mu!
***
Zaten bu yüzden, iç dünyasının pırıltısı altında, serin sular ile yıkanan insan, bazen kocaman kalabalıkların içinde, kendisini buruk bir çöl yalnızlığında hissetmez mi!
***
Ama yine de kocaman kalabalıkların içinde anlamsızlıklarla buluşmak yerine, insanın kendi içinde
anlamlı yalnızlıklar yaşaması, daha kalıcı, daha şiirsel, daha insancıl,
daha lirik belki...