Zeytin ağacı efsane ile gerçek arasında duran, bana göre kutsal sayılabilecek bir ağaç. İnsanlık zeytin ağaçlarının nimetlerinden binlerce yıldır yararlanıyor, şifa buluyor, lezzet paylaşıyor. Bu nedenle asırlardır barışın, verimliliğin, temizliğin sembolü.
Zeytin ağacının en önemli ürünü tabii ki zeytinyağı. İnsanoğlu tarafından 'altın sıvı' olarak anılması boşuna değil. Çünkü zeytinyağının tüm yağlar arasında, her zaman çok önemli, çok değerli bir yeri var.
Yüksek tekli doymamış yağ asidine (oleik asit) sahip ve onlarca antioksidan içeriyor. Özellikle herhangi bir kimyasal işlemden geçirilmeden üretildiği için de, tüketilirken temel yağ asitlerini, naturel tüm maddelerini, gerçek vitamin varlığını koruyabilen tek yağ olarak biliniyor.
ANAVATANINDA ÖKSÜZ GİBİ
Barındırdığı 'antioksidanlar' açısından (E-vitamini ve diğer fenomik bileşenler) çok zengin bir yağ. Bu nedenle eski zamanlarda bile zeytinyağı hep şifa kaynağı olarak görüldü. Ama gelin görün ki, zeytin ağaçlarının ana vatanlarından biri sayılan ülkemizde, zeytinyağı tüketimi henüz bu bilinci taşımayan, kendi topraklarımızdaki bu zenginlikten yeterince yararlanmayan tabloda duruyor.
Türkiye'de kişi başına ortalama yıllık zeytinyağı tüketimi, henüz geçtiğimiz aylarda 2 litreye ulaşabildi.
Diğer ülkelere bakalım: Tüketimde lider yine zeytin ülkesi olan Yunanistan'da, kişi başına ortalama 25 kilo zeytinyağı tüketiliyor. Yunanistan'ı sırasıyla İtalya 11.5, İspanya 10.4, Tunus 10, Suriye 8, Portekiz 6 kilo ile takip ediyor.
SAĞLIKSIZ BESLENME
Bu rakamlar ile karşılaştırıldığında zeytin ağaçlarının ana vatanı Türkiye'nin, ne kadar geride olduğu net anlaşılıyor. Bu aynı zamanda Türk halkının farkında olmadığı değerlerden uzak şekilde, ne kadar sağlıksız beslendiğinin ifadesi. Düşünün zeytin ağacı varlığı açısından Türkiye dünyada 5. sırada yer alıyor. Ama buna rağmen durumumuz ortada. Hem halkın bilinçlendirilmesi, hem de hükümetin zeytinyağı sektörüne, önünü açacak şekilde özel strateji çizmesi şart. Hangi açıdan baksak, böyle bir zenginliğin ortasında, bu zenginliği hem halkımız lehine, hem de ülkenin çıkarları açısından, verimli bir noktaya taşıyabilmiş değiliz.
Bir yandan adını gerçek anlamda bir 'zeytin medeniyeti' olarak tanımlarsak, başta Ege olmak üzere, ülkemizin bütün bölgelerinde, bu medeniyet on binlerce aile için geçim kaynağı.
Türkiye kendisini yenileyerek, zeytin ağacına aşık onlarca insanın çabasıyla bir yandan daha iyi noktaya ulaşmaya çalışırken, diğer yandan bu medeniyet tökezlemeye başladı.
DÜNYANIN EN UCUZU
Bugün arkadaşımız editör yazarımız değerli Engin Yavuz'un, bölgemizden iki somut örnekle desteklediği ve Egeli Sabah'a manşet olan haber, bu medeniyette nasıl tökezlenme yaşandığının somut alarm veren işaretlerinden biri. Ekmeğinin önemli bir kısmını zeytin ağaçları varlığı sayesinde zeytinyağı üretiminden kazanan, Ayvalık ve Karaburun başta olmak üzere, üreticiler kan ağlar durumda. Çünkü aslında yine bir zeytin ülkesi olan Suriye'den ülkemize giren kaçak ve kayıt dışı yağ yüzünden, zeytinyağ sektörü giderek koma halinde sürükleniyor. Dünyanın en ucuz zeytinyağı zaten Türk üreticisinden çıkıyor. Belki doğru olmayan politikalar sayesinde, Türk tüketicisi ise diğer ülkelere göre biraz daha pahalı zeytinyağ tüketiyor. Ama diğer cepheden bakıldığında, bugün üreticiden çıkan yağın fiyatı 3.6 liraya kadar düşmüş durumda. Böyle bir fiyat ile üreticinin kendisini toparlayabilmesi, ayakta kalması olası değil.
SALİH MADRA'NIN MESAJI
Bu tablo, üreticiyi canı kadar sevdiği zeytin ağaçlarından vazgeçmek konumunda bırakabilir. Üretici, satılan yağın fiyatının ancak 5.5-6 lira olması durumunda yaşamını sürdürebilir. Yani devletin zeytinyağına litre başına ödediği 20 kuruş, çok yetersiz kalıyor. Zaten bu miktar, rakip ülkelerde çok daha farklı. Ayvalık Zeytin Üreticileri Derneği Başkanı Salih Madra da, bu gerçeğin farkında ve "Tarım sektöründe en perişan durumda olanlar zeytin üreticileri" diyor.
Zeytin üreticilerinin sesine kulak vermezsek, bu ülkenin en kıymetli varlığı zedelenecektir.