Biz neleri unutmadık ki? Unutulan ve unutulmuşluklara dair o kadar çok söylenecek sözümüz var ki… Başına 'eski' kelimesini koyuyorsanız geçmişe gidiş var. Geçmişe gidişlerin içinde hüzün, sevinç, mutluluk ve özlem hep var. Çocukluğumdaki 'Ankara gazozlu' Ramazanları anımsıyorum. Yarın Ramazan ayının ilk günü. Ne anlama geliyor?
Biz Müslümanlar için oruç ibadetimizin ilk günü… Üç ayların finali… Dini fetva boyutu beni aşar, ekonomik boyutuna bir nebze, toplumsal ölçeğine yaşım elverdiği kadarı ile değinelim o zaman. Çocukluğu Ramazan ayının en sıcak dönemine denk gelenlerdenim. Bu süreç tekrar başa döndü. Ramazan ayının habercisi bizler için evde tatlı telaşla başlardı. Annemin temizlik faslının ardından, mahalleli kadınlarla birlikte açılan yufka Ramazan'ın ilk habercisiydi. İftariyeliklerin, dolmaların, tatlıların, böreklerin, ana yemeklerin hazırlandığı Ramazan ayında sofra en zengin günlerini yaşardı. Bize de 'tekne orucu' dedikleri yarım günlük oruçlar kalırdı. Tam gün orucunu tutabilenler için akşam farklı ödüller konurdu. Elmalı şekerler veya Ankara gazozu gibi… İftar hazırlıklarının asistanı da malum bizler olurduk. Evdeki musluk suyu yerine kaynak sularının doldurulmasından, sıcak pide kuyruğundan bizler sorumluyduk.
Hazırlanan yer sofrasında iftar beklenirken ezanla top karışımı oruç açılırdı.
İftariyelikler ve çorbadan sonra kısa bir namaz molası verilirdi. Akşam namazları kılındıktan sonra tekrar sofranın başında ana yemekle iftara devam edilirdi.
İftar sonrası belde merkezinde, bahçelerde evlerde çay muhabbetleri yapılır teravih namazı için kollar sıvanırdı. Teravih namazında çoluk çocuk caminin yolu tutulurdu. Biz çocuklar da babamızın dizinin dibinde namazı eda ederdik. Üzerimize yorgunluk ve uyku çökmüş olsa da ayakta kalmayı başarırdık. Namazdan sonra anneler sahur için hazırlık yaparken evin erkekleri de sahura kadar uyumayı tercih ederdi... Sahurda davulcular kapıya dayandığında yüklü bahşiş alabilmek için manileri de ardı ardına sıralardı. Ramazan'ın ilk günleri evlerde açılan iftarlar sonra konu komşu davetleriyle devam ederdi. Gündüz saatlerinde evin erkeği işine, kadın ise hatim dinlemeye giderdi. Hatim bittikten sonra kadınlar için iftar hazırlıkları tekrar başlardı. Bu arada babamın yanında kaldığımda akşam için yemek muhabbetlerine şahit olurdum.
Karar kılınan yemekler bizim aracılığımız ile eve bildirilirdi. Huzur dolu, muhabbetli, samimi, içten ve yalın bir Ramazan yaşanırdı çocukluğumda. Sıcaklık ve susuzluk konuşulmaz yapılan ibadetin feyzi ve güzelliklerinden bahsedilirdi. Şimdi mi? Bunların hiçbirini yaşamıyoruz.
Modern hayatın içinde sürüklenen bizler akşam saatine dakikalar kala eve yetişebiliyorsak şanslıyız. Veya yollarda orucumuzu açmak durumunda kalıyoruz. Yemek muhabbetleri, yerini ekonomiye, iş yoğunluğuna, güncel konulara yerini bırakmış durumda. En büyük kaybımızsa çocuklarımızın gelecekte bugünlere dair anlatabilecekleri çok bir şeyler olmaması. Onlar 'eski Ramazanlar' diye bir cümle kuramayacak. Modern hayatın içinde eskiye dönmek de mümkün değil.
Her devrin kendine göre güzellikleri var mutlaka. Hoş geldin ya şehri Ramazan… Pardon Ankara gazozu da mı unutuldu?
Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta olsun…