Maçın gerilimini kimin daha çok taşıyacağını, sindireceğini merakla beklerken, daha 4. dakika dolmadan golü bulduk. Tüm Bosna, bu maçın havasında, Dünya Kupası biletinin "sabırsız" sırasında, "iyi haber" bekliyordu. Tribünleri sahadan ayıran beş metre yüksekliğindeki bir "ağın" arkasında, Fatih Hoca'nın usta ayaklarına yüklediği iki şey vardı; "Sakin olun, sakin oynayın!" Öne geçerken de, skoru beraberlikte görürken de, sahadaki on bir bu yüklemin hakkını veriyordu. Ama "Dediğini yap, yaptığını yapma" örneğindeki gibi, böylesine bir finalde Portekizli "ucuz" düdüğün kaprisli kararıyla, hocamızı tribüne gönderdik. Bir finalin havasını soluyorduk ama atmosferin "efendisi", buhar olup uçmuştu.
Her iki takımın da alkışlarla çıktığı, dostluk ile rekabetin belirgin çizgilerle ayrılmasına da tanıklık ediyorduk. Kazananın sevineceğini ama kaybedenin çok üzülmeyeceği garip ruh halini herkes üstünde taşıyordu.
Fakat büyüyü bozan Arda oldu.
Ali Sami Yen'deki bir Beşiktaş maçında, daha rakip defans yerleşmeden topu Ayhan'a kullanmış ve skorun değişmesine "ellerini" koymuştu. Bu kez hızlı düşündü, Emre'yi golle burun buruna bıraktı. Kaleciden seken topu bu kez Gökhan Gönül getirip, yine Emre'nin ayaklarıyla gole dönüştürdü.
GOLÜ HAKEM YARATTI
Semih'in ve Arda'nın tekmelenmesine ses çıkarmayan Portekizli hakemin yarattığı bir frikik atışı sonrasında, çok geriye çekilmenin, sorumluluktan kaçışın bedelini ödedik.
Ceyhun'un kalbi gibi ayakları da titreyince, birden bire, uzun top oynamaya mecbur kalmıştık. İkinci yarıda defans üçlendi (Ceyhun, Servet, Hakan), ön liberoya Emre geçti, İsmail ile sol kanada "hareket" emri verildi. Hamit'in düşük temposuna katlanmak yerine ise Tuncay, Arda ile beraber göbekte kaldı, Gökhan orta beşlinin sağındaydı. Sercan ile forvet ikilendi. Sahaya beş dakika geç gelen milliler, Bosna'nın kontra silahına aldırmadan, önde basmaya ve oynamaya kararlıydılar.
Pozisyonları iki taraf, bir anda peş peşe yakalamaya başladılar. Grubun final maçı, iki takımın kalitesini taşımıyor ama mücadeleyi üst düzeyde yaşatıyordu. Hatalar, yanlış paslar veya kararlar çoktu ama boşa akan bir damla bile "ter" yoktu.
Şansımız belki matematik olarak sürüyor ama kaderimiz artık bizim elimizden tamamen çıktı. Elbette bugünün analizi yapılacak, nedenler sorgulanacak, büyük turnuvaların tesadüf değil, istikrarlı bir ülkesi olmamız için neyin eksik, nelerin gereksiz olduğu da anlaşılacak. Umarız...