Fenerbahçe'nin Diyarbakır maçındaki oyunu (özellikle ilk 45 dakika) ve Sion maçının tamamı, hedefi büyük bir takım için "skandal" olarak nitelenibilir. Sakat Alex'in yokluğunda sahadaki 11 oyuncunun adeta "fişi çekilmişcesine" kararsız ve etkisiz kalışını hayretle izliyoruz.
Ne; ne yapacaklarını biliyorlar, ne de birlikte bir şeyler üretmek adına organizasyon kurabiliyorlar. Usta işi atılan gollere şapkalar çıkartıyoruz ama, bu havaları yemeyecek ya da bu raconlara gelmeyecek ekiplerle oynadıklarında, işler zora girecek.
Aziz Başkan, üç yıl üst üste şampiyonluk sözü verdikten sonra, "doğru" bir kararla Daum'u getirdi takımın başına. Turkcell Süper Lig için Daum'dan daha garantisini bulamazdı. Şampiyonluk sözü verirken, takımı öncelikle şampiyonluğa oynatacak bilgide ve tecrübede bir teknik adamla anlaşması doğaldı.
Bu kararın arkasında durduk. Tek çekincemiz, geçmişteki eleştirilerimizi aynen tekrarlamak olacağıydı. Ne yazık ki, haftalar geçtikçe haklı çıkıyoruz. Fenerbahçe'yi takım olarak değil, oyuncuların yeteneklerine göre bir yere taşıyan bir teknik adamdı Daum. Bu yeteneğini (veya yeteneksizliğini) aynen koruyor.
Alex yokken etkili hücum yapamıyorlar.
Emre Belözoğlu olmadığında orta saha öne çıkmıyor, tempolu pres üretmiyor, oyunu rakip sahaya yıkmak adına kararlı davranmıyor.
Fenerbahçe'nin takım olarak bir oyun karakteri yok. Hangi maçta, nasıl oynayacaklarını oyuncu karakterleri belirliyor.
Oyun alanını kısaltmak, en gerideki ile en öndeki futbolcu arasındaki mesafeyi en aza indirmek için teknik direktörün belirlediği kurallar bütünü olsa; Emre, Baroni veya Selçuk, kim oynarsa oynasın, bir direktif doğrultusunda çabasını ortaya koyardı. Yapar veya yapamaz, ama bir emri uygulamaya çalışırdı.
Sion'un 2-1'i sonrası felaketin eşiğinden dönülmesi, önemli bir işaret. Bu saydığımız handikapların giderilmesi için Daum'dan beklentimiz her geçen gün büyüyor. Olanı seyretmek yerine, olmayanı yaratmanın peşine düşmeli.