Müttefiklerine savaş açan ABD Başkanı Donald Trump'ı Batı medyasında "çarmıhını sırtında taşıyan İsa"ya benzetenler var. Ama Trump, ülkesini kurtarmaya çalışan Napolyon ile ünsiyet kuruyor. Trump'ın kişisel analojisi, tarihsel ve reel politik atmosferin yol açtığı türbülansları göz önüne alınca daha nesnel bir tanımlama görünüyor.
Zira Avrupa'yı kasıp kavuran Napolyon savaşları 1789'daki Fransız İhtilali'nin yol açtığı tarihsel, siyasi, sosyo- kültürel ve ekonomik şartların sonucuydu. Unutmayalım ki Moskova seferi 1812'de hezimetle sonuçlanan Napolyon, Avrupa ülkelerine açtığı savaşı kaybetti. Moskova yenilgisinden sonra Batı dünyası 1814'te toplanan Viyana Kongresi ile yeni bir küresel sisteme geçti.
Trump'ı da benzer bir akıbet mi bekliyor? Ancak günümüzde şartlar biraz farklı. Napolyon'dan ayrı olarak Trump savaş açtığı müttefiklerine karşı Rusya ile uzlaşı içinde. Ayrıca kendi ittifak sistemini içeriden parçalayan Trump'ın stratejisi Macaristan, İtalya ve Türkiye gibi müttefikleri yanına çekmeye dayanıyor.
***
İşte burada ABD'nin
İngiltere, Kanada, Avustralya ile İsrail gibi
Anglosakson ve Siyonist- Evanjelik hattaki oyuncularla
nasıl bir gelecek tasarlayacağı önem kazanıyor.
Belirtiler
Kıta Avrupası'nı gözden çıkaran Trump'ın
İsrail ve
İngiltere gibi stratejik aktörleri ise yeni dizaynı kabul etmeye zorlayacağını gösteriyor. Burada İngiltere'nin Avrupa'yı da arkasına alarak geleneksel
Rus düşmanlığını alevlendirmesine karşı çıkan Trump'ın
Ortadoğu'da ise İsrail'in Türkiye karşıtı politikalarını önemli ölçüde törpüleyeceği anlaşılıyor.
Sözün özü: Küresel jeo-politikada
Rusya ve Türkiye'nin ABD için arz ettiği hayati önemin İngiltere ve İsrail'in geleneksel ağırlığını hayli aştığı yeni bir döneme giriyoruz.
Ukrayna meselesinde İngiltere'yi dışarıda bırakan Trump, benzer bir yaklaşımı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'de Türkiye karşıtı politikalarda ısrar eden İsrail'e karşı da izliyor. İzlemek zorunda. Zira
ABD'nin İsrail nedeniyle Türkiye'yi karşısına alma lüksü artık yok.
Çünkü İsrail yanlısı
Amerikalı neoconların 2006 Lübnan savaşından bu
yana savunduğu ve ABD'nin Ortadoğu
politikasında Türkiye'yi by-pass etmeyi
hedefleyen stratejisi akamete uğradı.
***
Neo-conların Türkiye yerine İsrail'i merkeze alan Ortadoğu siyasetinin bedeli ağır oldu. ABD sadece terörle savaşı kaybetmedi, küresel mücadelede
Rusya ve Çin'e karşı da stratejik hezimetlere maruz kaldı.
Joe Biden yönetimi,
Gazze soykırımıyla ABD'nin çöken Ortadoğu stratejisini
İsrail üzerinden yeniden ayağa kaldırmaya
çalıştı. Ancak bu da fiyaskoyla
sonuçlandı.
Katar, Karabağ, Somali, Libya ve Irak'tan sonra
Suriye'de de tarih yazan Türkiye, İsrail kartının
işlevsizliğini bir kez daha dünyaya gösterdi.
Dolayısıyla Türkiye'nin sadece Ortadoğu'da değil
NATO'nun ayakta kalabilen tek ordusuna sahip aktör olarak Atlantik güvenlik sistemi dışında
Orta Asya, Hint-Pasifik, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika gibi kritik bölgelerdeki
arabulucu ve oyun kurucu rolü nedeniyle küresel sistemdeki önemi her geçen gün daha da artıyor.
Hâsılı kelam çok kutuplu yeni dünyada Rusya ve Türkiye'nin Amerikan dış politikasındaki ağırlıkları, Yahudi lobisinin gücüne rağmen İsrail'den katbekat fazla olacaktır.
Trump da dış siyasetini zaten bu yeni kriterlere ve aktörlere göre uyarlıyor. Gizliliği kaldırılan
Kennedy suikastına dair belgelerde İsrail'i işaret eden satırlar ile Trump'ın son dönemlerde
derin devlette yaptığı neo-con temizliği bu yeni yönelimin işaretleridir. Hâliyle Filistin dışında ABD'den aradığı desteği alamayan
İsrail'in, Suriye ve Türkiye karşıtı hezeyanlarını bu minvalde okumak lazım.