Ukrayna savaşı, Gazze'deki soykırım ve Suriye'deki halk devrimi, küresel statükoda derin sarsıntılara yol açtı. Bu gelişmeleri kimileri Pax- Americana'nın gerilemesi olarak okuyor. Kimileri de dünya düzeninde değişim isteyen Rusya, Çin ve Türkiye gibi revizyonist güçlerin Batılı statükoya meydan okuması şeklinde yorumluyor.
Bazı ufak farklara rağmen bu genelleme çoğunlukla herkes tarafından benimseniyor. Fakat Donald Trump'ın izleyeceği stratejiler şimdiden bütün bölgesel dengeleri ve küresel gidişatı alt edecek mahiyette görünüyor.
Zira temel olarak Türkiye ve Avrupa'yı yanına alıp öncelikle İran'ı kontrol altına almayı, Rusya'yı dışlamayı ve Çin'i dizginlemeyi hedefleyen Amerikan genel stratejisi artık değişkenlik gösteriyor. Güç dengesini korumaya dayalı eski politika artık tek seçenek değil.
İkinci Trump yönetimi Ortadoğu, Avrupa ve Hint-Pasifik bölgesi başta olmak üzere egemen olduğu alanlardaki küresel jeopolitiğin dinamiklerini kökten değiştirmeyi amaçlıyor. Çünkü Trump bu gaye için Pax-Americana'yı dahi yıkmayı göze alabilecek kadar devrimci ve yer yer anarşik bir stratejik proaktiveyi savunuyor.
***
Demokrasi yerine iç piyasayı önceleyen ve bu düşüncesini de "Önce Amerika" sloganıyla dile getiren Trump eğer dediklerini yaparsa Financial Times'tan Gideon Rachman'ın da işaret ettiği gibi ABD küresel ve bölgesel statükoyu değiştirmeyi hedefleyen Türkiye, Rusya ve Çin gibi güçlerden daha baskın ve daha radikal bir revizyonist aktör olarak sahneye çıkacaktır. Bu da bütün dengelerin, paradigmaların, sınır, harita ve anlayışların kökten dönüşümüne yol açacaktır.***
Haliyle de uluslararası ticaret sisteminde ve Amerika'nın müttefikleriyle ilişkilerinde köklü değişiklikler talep ediyor. ABD'nin bu yaklaşımı kuşku yok ki sonuçları bakımından dünya düzeninde değişim isteyen muhalif aktörlerin izlediği stratejilerden çok daha kökü sarsıntılara yol açacaktır.
Unutmayalım ki ABD hâlâ dünyanın en güçlü ülkesi ve dünyanın en büyük ekonomisi. Kanada, Grönland ve Panama'ya göz koyan Trump eğer ABD'nin uluslararası taahhütlerini kökten değiştirmek konusunda ciddiyse o zaman tüm dünya, özellikle de Avrupa ülkeleri ve diğer müttefikleri yıkıcı jeopolitik tsunamilerle karşılaşacak.
Çünkü Trump, ABD'nin liderlik ettiği liberal uluslararası düzene açıkça meydan okuyor. Bu düzeni yıkacağını söylüyor. Zira Trump, Batılı liberal sistemin ticaret, askeri ittifaklar, göç, çok taraflılık, demokrasi ve insan hakları gibi bütün unsurlarına ve değerlerine karşı çıkıyor. Bundan en büyük zararı NATO ve Atlantik sistemi görecektir.
Sonuç olarak ABD sarsılan ve darbeler alan Batılı uluslararası statükoyu restore etmek yerine onu tamamen yıkmaya hazırlanıyor. Chicago Küresel İşler Konseyi'nden Ivo Daalder, dünyayı ve en çok da ABD'nin müttefiklerini bekleyen siyasi tsunamileri şu sözlerle özetliyor: "Dünyada karşı karşıya olduğumuz jeopolitik riskler hakkında verdiğim her konuşma Çin ve Rusya ile başlardı. Ancak en büyük risk artık biziz. Amerika..."
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Bercan Tutar | Trump tsunamisi