Her alanda jeo-politik bozgun yaşayan Amerikan küresel siyasetinde en büyük tehlike sıralamasında Çin hep en üstte yer alıyor. Barack Obama'nın iktidara gelmesiyle ABD, Ortadoğu yerine küresel hegemonya arayışının merkezine Asya-Pasifik'i yerleştirdi.
2009'dan bu yana "Pivot Asia/Asya'da oyunu kurmak" adı altında Çin'e karşı amansız bir savaş yürüten Amerikan yönetimi bütün çabalarına rağmen istediği sonucu almak şöyle dursun her alanda gerilemeye devam ediyor.
Zira Çin sadece ekonomik alanda değil askeri teknolojide de ABD'yi yakalayıp geride bırakmış durumda. Hipersonik füzeler, hayalet savaş uçakları, insansız hava araçları, uçak gemilerindeki gelişmiş fırlatma sistemleri ve donanma gemileri inşa etme kapasitesinde öne geçen Pekin, Amerikan askeri üstünlüğünü etkisiz hale getirmek için donanım ve yazılım alanında da ezber bozan adımlar atıyor.
***
Kuşku yok ki Çin'i askeri ve ekonomik anlamda bir tehdit olarak konumlandırmak ABD'nin çıkarlarına hizmet ediyor. Bu yolla birçok ülke
ABD güvenlik korumasının müşterisi haline geliyor. Çünkü ABD'nin dünya çapında
800'den fazla askeri üssü bulunuyor.
Ve bunların varlıklarının devam etmesi için de gerekçelere ihtiyacı var.
Suudi Arabistan ve İran'ı barıştıran Çin yönetimi ise 150
ülke ile
Kuşak Yol Girişimi'ni kurdu.
Afrika'daki
Cibuti tedarik üssü dışında Pekin'in deniz aşırı
askeri bir üssü yok.
Oysa dünya çapındaki üsleriyle ABD küresel güvenliği sağlamaktan çok
küresel kaosa yol açıyor, istikrar yerine
kriz üretiyor. Bu nedenle ABD her alanda cazibesini ve gücünü kaybediyor.
Kızıldeniz'de Husilere karşı bile çaresiz durumda.
Solomon Adaları'ndan sonra
küçük ada ülkesi Nauru da Çin ile stratejik ilişki kurma kararı aldı. ABD'nin milyar dolarlık rüşvetlerine ve siyasi tehditlerine aldırmayan
Güney Pasifik'teki ülkeler birer birer Çin ile diplomatik ilişkilerini güçlendiriyor. Çünkü
Beyaz Adam'a güvenilemeyeceğini iyi biliyorlar.
***
Dünya, ABD'nin
Ukrayna'da hezimete uğradığını,
Gazze'de batağa saplandığını, Husileri alt
edemediğini ve
Okyanusya'daki ada ülkelerinin bile ABD'den yüz
çevirdiğini görüyor.
Çin ise ABD'nin aksine her alanda cazibe merkezi olarak yükselişte.
Elektrikli araç üretiminde dünyayı kasıp kavuran Çin kısa sürede
Japonya, Almanya ve Güney Kore'yi sollayarak 1 numaralı otomobil ihracatçısı oldu.
Yarı iletkenler ve yapay zekâ çiplerinde ABD'nin kısıtlamalarının durduramadığı Çin şu an ileri teknolojide dünyanın en büyük üretim gücü konumunda.
ABD'nin üç katı, Japonya'nın ise altı katı sanayi üretimi yapıyor.
1 milyar 425 milyonluk Çin, ABD'nin dört katından fazla nüfusa ve üç katı endüstriyel kapasiteye sahip. Çin her yıl
altı kat daha fazla bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik
(STEM) mezunu veriyor. ABD'nin 341 milyonluk nüfusundan daha büyük bir orta sınıf tüketici pazarına sahip.
10 Şubat 2024'te Ejderha Yılı'na giren Çin'in çok kutuplu
dünyadaki yükselişi giderek hızlanırken
ABD'nin maruz kaldığı askeri,
siyasi, ekonomik, teknolojik ve
stratejik erozyon ise daha da derinleşiyor.
Bütün bu verileri yorumlayan
Asia Times'tan Amerikalı stratejist
ve ekonomist
David Goldman,
"Çin'in yükselişini durduramayız ama daha hızlı yükselebiliriz" sonucuna varıyor. Yani
olmayacak duaya 'amen' diyor.