Amerikan ekonomisindeki darboğaz giderek derinleşiyor. Banka iflaslarının ardından başlayan mali panik yayılıyor. Enerji ve tedarik krizlerinden sonra ipoteğe dayalı menkul kıymetler ve Amerikan hazine tahvilleri değer kaybediyor. Bu gelişmeler yaklaşan finansal tsunaminin birer işaret fişeği olarak okunuyor.
Bu iç krizlere küresel ticarette doların sarsılan saltanatı, Ukrayna'daki askeri dilemma ve Çin'in Ortadoğu'da ABD'yi 'by-pass' eden İran-Suudi barışı adımı da eklenince, Imperium Americana'nın içler acısı hali daha net görülecektir.
Çin lideri Şi Cinping'in 20 Mart'taki Moskova ziyareti ve sonrasında atılacak adımlar, iki ülkenin oluşturduğu ABD karşıtı dayanışmanın askeri, siyasi ve ekonomik bir ittifaka dönüşmesinin miladı da olabilir.
Zira iki ülke de Soğuk Savaş döneminin ideolojik zırhlara dayalı dış politikası yerine Türkiye, Suudi Arabistan, İran, Hindistan, Güney Afrika ve Brezilya gibi farklı ülkelerle de stratejik ilişkileri derinleştirmeye dayalı başarılı bir diplomasi yürütüyor.
Bu hem Rusya ve Çin'in kuşatılıp izole edilmelerini imkânsız hale getiriyor hem de ABD'nin devreye soktuğu ambargoların ustaca bertaraf edilmesini sağlıyor.
***
Hatta ABD Başkanı Joe Biden'ın NATO'yu zorla Rusya sınırlarına itme politikasıyla eşgüdüm halinde Baltık ve Pasifik NATO'su oluşturma gayretleri de Moskova ile Pekin arasında güçlü bir güvenlik ve ticari çıkar ortaklığının inşa sürecini daha da pekiştiriyor.***
Bu tablo Batı ile birlikte liberal enternasyonalizmin de sonuna işaret ediyor. Nitekim Batı'daki emperyal liberal körlük bile Rus-Çin ekseninin tetiklemesiyle metastaz yapan üç ölümcül riski perdelemeyi başaramıyor artık.