Demokrasi, özgürlük, hukukun üstünlüğü ve serbest ticaretin havariliğini yapan Batı dünyasının neo-liberal ve kapitalist değerlerle yüklü 'piyasa uygarlığı' isimli transatlantiği, gücünü kaybeder kaybetmez hemen ırkçılık limanına demirledi.
Gün yok ki Avrupa ülkeleriyle Atlantik'in öte yakasındaki ABD ve Kanada'dan batılı yaşam tarzını, kültürel değerleri ve laikliği koruma bahanesiyle Müslümanların ve diğer göçmenlerin en temel insani ve dini özgürlüklerini ayaklar altına alan sistematik bir 'devlet ırkçılığı' vakasına şahit olmayalım.
Fransa, Avusturya ve Almanya'da çıkarılan 'İslam yasaları' bu ülkelerdeki Müslümanlara yönelik devlet terörünün yeni formu olarak uygulanan devlet ırkçılığının her geçen gün sistematik hale geldiğinin işaretidir.
Bunun son örneği Avrupa Adalet Divanı'nın 15 Temmuz 2021'de verdiği kararla Avrupa Birliği'ndeki şirketlerin çalışanlarının başörtüsü takmasını yasaklayabileceğine ve başörtülülerin işten atılabileceğine hükmetmesi oldu.
Kuşku yok ki bu karar insan ve kadın haklarına saldırının önünü açarken dini özgürlükleri yok sayan sistematik ırkçı uygulamalar için de emsal olacak.
***
İslam ülkelerini Taliban, DEAŞ, El Kaide, Boko Haram ve Eş Şebab gibi örgütler bahanesiyle işgal eden Batı emperyalizmi şimdi de ülkelerindeki Müslüman ve göçmenlerin can güvenlikleri dâhil bütün insani haklarını 'laikliği koruma' bahanesiyle yok sayıyor.***
Yabancılar için 1980'lerde adaptasyon, 1990'larda entegrasyon politikalarını devreye sokan Batı dünyası 2000'lerden sonra ise asimilasyona geçti. Şimdi ise yok etme siyaseti devrede. Asimile olanları bile istemiyor.