Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'da düzenlenen dünkü AK Parti 7. Olağan Büyük Kongresi'nde ulusal, bölgesel ve küresel alanda önemli mesajlar verdi. Bu tarihi mesajların en kritik olanlarından biri de 'Yeni bir küresel güvenlik sistemi inşa edilmeli' yönündeki çağrısıydı.
"Salgın bunu doğruladı. Küresel sistemin, insanlığın tamamının güvenini kazanacak yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacı var. Salgın sonrası dünyayı herkes için daha yaşanılabilir bir yer haline getirmek için buna mecburuz" diyen Erdoğan güven ve istikrarı kendisi yanında tüm dünya için de isteyen bir ülke olarak Türkiye'nin salgın sonrasına var gücüyle hazırlandığının altını çizdi.
Erdoğan'ın bu vurgusu, Türkiye'nin bundan sonra izleyeceği küresel politikalar için de bir yol haritası niteliğindeydi. Bu çıkışıyla Erdoğan ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere'den oluşan BM Güvenlik Konseyi'ndeki 5 daimi üyenin egemen olduğu şu anki küresel statükonun artık işlevsizleştiğini ve meşruiyetini yitirdiğini de bir kez daha ilan etmiş oldu.
Nitekim Erdoğan'ın da işaret ettiği gibi "Yeni küresel güvenlik sisteminin 5 daimi üyenin menfaati yerine, kıtaları, bölgeleri, inançları ve ortak çıkarları temsil edecek şekilde inşa edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde sistemin sorunlara çözüm üretmesi ve geniş bir meşruiyet zeminine oturması mümkün olmayacak..."
Kuşku yok ki dünyanın istikrara kavuşması için mevcut küresel statükonun kapsamlı bir reformdan geçmesi gerekiyor.
***
Bu konuda umutlar tamamen bitmiş değil. Yeni bir küresel güvenlik mimarisinin inşası için Erdoğan'ın da dile getirdiği gibi korona salgını bir milat olabilir. Zaten bu talebinde Erdoğan yalnız da değil. Dünyadaki kaosun bitmesi için yeni bir küresel sözleşmenin ve büyük güçler arası yeni bir uzlaşının gerekliliğine vurgu yapan birçok Batılı siyasetçi, akademisyen ve stratejist bulunuyor.
Aralarında Kissinger gibi isimlerin de yer aldığı bu kesimlere göre II. Dünya Savaşı sonrası kurulan dünya sistemi artık miadını doldurmuş durumda. Öyle görünüyor ki bu yeni düzen de ancak gerçek bir medeniyet tasavvuruna sahip Türkiye gibi bir aktörün merkezinde yer aldığı kuşatıcı bir ittifak sistemiyle kurulabilir.
Zira sekiz yüzyıldan fazla İslam dünyasına liderlik eden Türkiye'nin asırlarca da Akdeniz coğrafyası, Balkanlar, Kafkaslar, Kuzey Afrika ve Avrupa'nın bir bölümünü idare ettiğini unutmayalım.
Bu zengin tecrübesiyle Türkiye, dünyanın şu anki sorunlarına çözüm reçetesi sunabilecek yegâne tarihi ve kültürel dinamiklere sahip ülkesi konumunda. İşte bu yüzden Sayın Erdoğan'ın AK Parti Kongresi'nde dile getirdiği 'küresel Türkiye manifestosu', sadece ülkemizdeki insanlar için değil diğer dünya halkları için de bir kurtuluş reçetesidir.
Dolayısıyla bu manifesto aynı zamanda ülkemizin paranteze alınmış bir Anadolu devletinden küresel bir medeniyete doğru ilerleyişini daha da perçinleyecektir. Emperyal statükonun narkotik kavramlarıyla şuurları uyuşmuş olanlar haliyle ne yeni Türkiye'yi ne de bu yeni Türkiye'nin merkezinde yer aldığı yeni dünyayı kavrayabiliyor.
'Dünya 5'ten büyüktür' söylemiyle örtüşen yeni Türkiye manifestosu 21'inci yüzyıl jeo-politikasının da temellerini oluşturuyor. Ve sonuçlarını şimdiden gördüğümüz gibi yeni dünya sistemi artık bu taleplere göre şekilleniyor/şekillenecek.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz