ABD Başkanlığına seçilen Joe Biden (78), daha sağduyulu ve diyaloğa açık mesajlar verirken Atlantik'in diğer yakasındaki Avrupalı siyasilerin ergenleri aratmayan 'Don Kişotlukları' dikkat çekiyor.
Özellikle de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas'ın son açıklamaları...
Türkiye'nin bütün sinsi planlarını bozarak hezimete uğrattığı Macron, önceki gün yine haddini aşıp ülkemizin iç siyasetine saldırdı.
Avrupa ve ABD'ye çağrıda bulunan Çakma Napolyon, "Asıl ifade özgürlüğü mücadelesinin Erdoğan'ın Türkiye'sine karşı verilmesi gerektiği" zırvasını yeniden dillendirdi.
Öyle görünüyor ki Sayın Erdoğan, Macron'un kimyasını fena halde bozmuş.
Türkiye kompleksini kolay kolay aşamayacağı anlaşılan Macron, Brut sitesine yaptığı açıklamada Anglosakson dünyasından da istediği yardımı görememekten yakınıyor. Psikolojisi sarsılan Fransız lider, serzenişte bulunarak 'böyle giderse 2022'deki seçimlerde aday olamayabileceğini' söylüyor.
Der Spiegel'e konuşan Alman bakan Maas da "ABD'nin uluslararası sahneye dönüşü çok şeyi değiştirecek" diyerek döktürmüş de döktürmüş... "Örneğin Libya ya da Suriye'de olduğu gibi Rusya ya da Türkiye tarafından doldurulan bir boşluk bırakmamalıyız. Siyasi çıkarlarımızı ABD ile birlikte açıkça tanımlamalıyız. Çin ve İran'a karşı birlikte nasıl hareket ederiz? Artık otokratik oyunculara oyunları için alan sunamayız.
Biz Avrupalılar, ABD ile ittifak içinde barışı, demokrasiyi ve insan haklarını garanti altına almak için üzerimize düşeni yapmaya hazırız..."
ABD'nin yarı-egemen (semi-sovereign) bir devlet olarak gördüğü Almanya'nın bakanı Maas bence fena halde yanılıyor.
İçi boş söylemlere sarılan Maas, otoriter eksen diye nitelediği Rusya, Çin ve İran halkasına Türkiye'yi de dahil ediyor.
Oysa neo-liberal değerleri faşizme, İslamofobiye, yabancı düşmanlığına ve göçmen karşıtlığına gelip demirleyen Maas'ın Batılı piyasa uygarlığı miadını doldurdu. Batı'nın bu saatten sonra dünyaya umut olması çok zor.

***

Dünyadaki bu yeni realiteden Joe Biden'ın bile haberi var. Biden'ın seçim kampanyasında sık sık kullandığı 'Amerika geri dönecek. Oyuna geri döneceğiz' sloganı bile bu hakikati dile getiriyordu. Fakat ABD'nin geri döndüğü dünya eski dünya değil. Köprülerin altından çok sular aktı. İslam coğrafyasında Türkiye, Avrasya'da Rusya ve Pasifik'te ise Çin çağı başlamış durumda. Farklı kıtalarda farklı kutuplar yükseliyor.
Biden dahi bunu dillendiriyor. Önceki gün CNN'e yaptığı açıklamada İran, Rusya ve Çin gibi ABD'nin hedefindeki ülkelere karşı bile diyalog ve işbirliği sinyali verdi.
Macron ve Maas gibi ergenleri dışarıda bırakırsak Batı dünyası, özellikle de Türkiye'ye karşı eski sömürgeci refleksleriyle malul, kibirli ve üst perdeden ders vermeye çalışan yaklaşımlarla bir sonuç elde edemeyeceğini gayet iyi anlamış durumda.
Zira ülkemizde serbestçe at koşturdukları günler geride kaldı. Dünya da Türkiye'ye yönelik manipülasyon ve kirli propagandanın asıl amacını artık net şekilde görüyor.
Kullandıkları ihtiyatlı dilden anlıyoruz ki yeni Amerikan yönetimi de bunun farkında.
İşte bu yüzden Biden ve ekibi önümüzdeki süreçte Türkiye'yi hedefe koyma konusunda yarışan Macron ve Maas gibi Don Kişotlara fazla prim tanımayacaktır.
Zira Rusya, Çin ve İran'a yönelik stratejilerde Türkiye'nin ağırlığı bırakın Fransa ve Almanya'yı bir bütün olarak Avrupa'dan bile fazladır. Dolayısıyla Avrupa'nın Türkiye'yi doğrudan hedef seçmesi, yeni küresel dönemde ABD'nin jeo-stratejik intiharı anlamına gelir.
Bu bağlamda AB liderleri 10-11 Aralık'taki zirvede Türkiye'ye yaptırıma cesaret edemeyecekler, yine karınlarından konuşmayı yani 'diplomatik dili' tercih edeceklerdir. Biden'ın Türkiye ile yeni bir ilişki şekli ve dinamiğini devreye sokma zorunluluğu, sanırım en çok da jeo-politika cahili bu fanatikileri afallatacaktır