Ortadoğu köklü bir dönüşüm sürecinden geçiyor.
ABD'nin bölgede II.
Dünya Savaşı'ndan sonra kurduğu askeri ve siyasi mimarinin maruz kaldığı radikal transformasyon en çok da İsrail'i zorluyor.
Neo-kolonyal dönem olarak nitelenen Soğuk Savaş'ta kağıt üzerinde siyasal bağımsızlıklarını kazanan İslam dünyasındaki ülkeler, diktatörlere ve tek parti rejimlerine terk edildi.
Bu yıllarda Mossad'ın devreye soktuğu stratejik çevre doktrinine göre (periferi doktrini) Arap kuşatmasını yarmak için İsrail'in bölgedeki Arap olmayan Türkiye, İran ve Etiyopya ile ilişkileri derinleştirmesine karar verildi.
Böylece Türkiye ve İran ayağı ile SSCB etkisi altındaki Suriye ve Irak başta olmak üzere Ortadoğu'daki ülkeleri, Etiyopya ile kurulan ilişkiler yoluyla da Libya, Mısır ve Doğu Afrika ülkelerini dengeleme politikası hayata geçirilecekti. Ancak bugün tam tersi bir tablo var karşımızda.
İsrail ve ABD'nin öncülük ettiği İbrahim Anlaşması adı verilen Filistin'i ilhak projesi bu kez Arap ülkeleriyle yakınlaşmayı;
Arap olmayan Türkiye ve İran gibi ülkelerle ise mücadeleyi temel hedef olarak belirliyor.
***
Bu bağlamda Mossad'ın 1958'de uygulamaya başladığı periferi dokrtini ters yüz olmuş durumda.
1979'da İran Devrimi ile en önemli dayanaklarından birini yitiren Siyonist rejim 2010'daki
Mavi Marmara katliamıyla bölgenin en önemli aktörü Türkiye'yi de kaybetme sürecine girdi.
Şu an Araplar içinde
Filistin, Katar ve Lübnan dışında İsrail'e karşı çıkan ülke kalmadı. İç savaş ve parçalanma ile boğuşan
Irak, Suriye ve Libya İsrail'in projelerine dur diyecek durumda değil. Mısır ve Ürdün'den sonra Bahreyn ve BAE ile de diplomatik ilişki kuran İsrail'in hedefinde
Suudiler, Umman ve Sudan gibi diğer ülkeler var.
Ne var ki Mossad'ın Türkiye karşıtı stratejisinin başarı şansı yok. Zaman aleyhlerine işliyor.
Bu nedenle ABD'deki Evanjeliksiyonistlerin etekleri tutuşmuş durumda. Bu kesimin en önemli stratejistlerinden
Yahudi kökenli Robert D. Kaplan (68), The National Interest'daki 24 Eylül tarihli
"The Middle East's New Map/ Ortadoğu'nun Yeni Haritası" başlıklı yazısında, Türkiye'nin gücünü küçümseyen
yeni yetme Mossadçılara bazı hatırlatmalarda bulunuyor.
Yıllarca Pentagon'da danışmanlık yapan ve askeri akademilerde ders veren Kaplan,
Irak ve Afganistan'ı işgal projelerinde
neo-conlara akıl hocalığı yapmıştı.
Neo-conlar çuvallayınca bu
kez Barack Obama yönetimin baş stratejisti oldu.
Kaplan, Arap Baharı'nı çökertip Suriye,
Libya ve Yemen'i iç savaşa sürükleyen kadroların fikir babasıydı.
***
Sisi darbesiyle Mısır'ı ele geçiren Kaplancılar,
15 Temmuz 2016'da da Türkiye'yi işgal etmeye kalktı.
Ancak başaramayınca süt dökmüş kediye döndüler. 15 Temmuz tecrübesini unutamayan Kaplan, Mossad Şefi Yossi Cohen'e Türkiye'yi hafife almaması konusunda uyarıyor.
Yazısında Mossad'ı bekleyen en büyük tehlikenin Erdoğan'ın halkından aldığı güç olduğunu vurgulayan Kaplan, "Erdoğan hala demokratik normlar içinde hareket eden biri. Türkiye, İsrail'in hedef aldığı İran gibi
radikal bir teokrasi ile değil demokrasi ile yönetiliyor" uyarısında bulunmuş.
Yazısında Avrupa, Asya ve Afrika kıtasındaki ülkelerle tarihi, siyasi ve ekonomik bakımdan derin ilişkilere sahip
Türkiye'yi kuşatmanın imkânsızlığını da itiraf ediyor. Ayrıca
ABD'nin bölgeden çekildiğinin altını çizen Kaplan, içeriden biri olarak Ortadoğu'nun artık Amerikan dış politikasında
Avrupa, Hint-Pasifik ve Latin Amerika'dan sonra dördüncü sırada yer aldığı bilgisini de veriyor.
Hâsılı kelam, Bush ve Obama dönemlerinden umduğunu bulamayan
eski neoconcu Kaplan şimdi
neo-realist takılıyor. Bu yüzden Cohen'in hocası Kaplan'a kulak vermesinde büyük faydalar var. Yoksa sadece Mossad'ın 1958'den beri başarıyla sürdürdüğü 'stratejik doktrini' değil bizzat Siyonist rejimin kendisi de alt üst olabilir.