Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BERCAN TUTAR

Post-korona dünya düzeni

Korona virüs salgını global dengeleri alt üst etmiş durumda. Liberal sistemin bütün foyasını ortaya çıkaran salgın bir anlamda küresel bir devrim gerçekleştirdi.
Zira daha şimdiden korona sonrası dünya düzeni ile ilgili devasa bir literatür oluşmuş durumda.
Hemen belirtelim ki korona devrimi en ağır darbeyi reel-kapitalizmin temel dayanağı olan Batılı piyasa uygarlığına indirdi.
En büyük maliyeti ise insani, ekonomik ve siyasi açıdan geleneksel sistemin merkez gücü konumundaki ABD ödüyor.
Çünkü korona her şeyden önce ABD'nin en etkili hegemonya araçlarından olan ve son dönemlerde ise Çin'in bayraktarlığını yaptığı küreselleşme ideolojisinin tabutuna son çiviyi çaktı.
Salgının ilk aşamalarında şeffaf politika izlemediği için sert eleştiriler alan Çin şimdi her ülkeye yardıma koşarak vaziyeti kurtarmaya çalışıyor.
İşte bu yüzden Çin'in modern İpek Yolu diye nitelenen 'tek kuşak tek yol projesi' post-korona çağında artık eski cazibesini kaybedecek ve daha çok ihtiyatlı bir tedirginlikle karşılanacaktır.
Bunun bir diğer nedeni de karşılıklı bağımlılığa dayalı AB ve ABD ile tanımlanan Atlantikçi neo-liberal sistemlerin salgınla mücadelede işlevsizliğinin anlaşılmasıdır.

***

Oysa aralarında Türkiye'nin de yer aldığı ulusal ve sosyal tandanslı devlet formasyonlarına sahip kimi Asya ülkeleri korona sınavından başarıyla çıktı.
Parlamenter sistem yerine güçlü liderlerin yönetimindeki başkanlık sistemleri en iyi performansı sergiledi.
İspanya, Fransa, Almanya ve İtalya gibi ülkelerin karar alma mekanizmalarındaki ağır işleyişin yol açtığı trajedilerin faturası ise ağır oldu.
Başkanlık ve monarşik sistem avantajlarına rağmen ABD ve İngiltere gibi ülkeler de ırkçı "Sosyal Darwinizm'in yeni sürümü olan 'sürü bağışıklığı' ideolojisine sarılmanın bedelini ödüyor.
İşte bu nedenle post-korona döneminde güçlü başbakanlık sistemi veya güçlendirilmiş başbakanlık mekanizmaları ile toplumsal devlet formasyonları küresel ölçekte yeni bir jeopolitik trende dönüşecektir.
Dolayısıyla korona sonrası dünya sisteminde ilk siyasi depremlerin önce Avrupa Birliği'nde (AB), ardından da ABD ve AB arasındaki Atlantik ittifakında yaşanması kaçınılmaz görünüyor.
Korona, birbirlerinin tıbbi malzemelerine el koyacak kadar alçalan ve zorda kalan üyelere yardım etmeyen Batılı aktörlerin 'medeni maskeleri'ni birer birer düşürdü.

***

Haliyle korona sonrası dönemde sadece Atlantik değil Çin, Rusya ve Türkiye liderliğindeki blokta da hem ulusal hem küresel stratejiler yeniden revize edilecektir.
Nitekim Çin'in koronayı yenmesi ABD'nin ise Batı'nın Hasta Adamı'na dönüşmesi, Washington'un II. Soğuk Savaş'taki ilk raundu kaybetmesi anlamına geliyor.
Sağlık eksenli yumuşak güç mücadelesinde küresel bir darbe alan ABD, postkorona döneminde Çin ve diğer ülkelerle mücadeleyi askeri, biyolojik ve ekonomik savaş düzeyine de taşıyabilir.
Bu da küresel siyaseti yeniden sıcak çatışmaların yaşandığı bir cepheye dönüştürecektir.
Zaten Henry Kisisnger da WSJ'deki son yazısında "Liberal küresel sistemin yıkılması dünyayı ateşe atacaktır" diyerek yükselen yeni güçlere aba altından sopa gösteriyor.
Ne var ki ulusal saplantılarını aşamayacağı görülen ABD'nin post-korona çağında pek fazla şansı yok, zira tehditleri artık kimseyi korkutmuyor.
ABD liderliğindeki Atlantik ne yaparsa yapsın bu gidişatı engelleyemeyecektir. Koronanın yıktığı küresel ütopyanın enkazından yeni bir dünya doğacaktır. Çünkü zamanın ruhu ve insanlığın ortak talebi, köklü bir küresel değişimi kaçınılmaz kılıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA