İnsan hakları konusunda mangalda kül bırakmayan Avrupa ile demokrasinin beşiği diye kutsanan Yunanistan'ın çaresiz göçmenlere karşı sergilediği vahşet, Batı uygarlığının bilinçaltındaki neo- Nazi ırkçılığı bütün yönleriyle deşifre etti.
Yunan askerlerinin sınırı geçen göçmenlerin üzerindeki para ve giysileri aldıktan sonra onları yarı çıplak halde Türkiye'ye gönderdiği görüntüler, Nazilerin Auschwitz toplama kampında çırıl çıplak soyduğu Yahudilere uyguladığı barbarlığı hatırlatıyor.
Bu anlamda Yunanistan ve Avrupa'nın suçu haritada yanlış yerde olmalarından kaynaklanmıyor.
Yoksa gayrimenkul komisyoncularının hep söylediği gibi mesele sadece lokasyondan ibaret kalırdı. Oysa coğrafi kaderciliği de aşan ırkçı bir zihniyet sorunsalı var karşımızda.
Nitekim Atina dün yaptığı açıklamada bırakın yeni gelenlere daha önce Yunanistan'da ağırlanan ve iltica başvuruları kabul edilmiş mültecilere bile mali yardımların kesileceğini duyurdu. Savunmasız insanları bu kez açlıkla te'dib edecekler.
Nereden bakılırsa bakılsın bu bir devlet terörü ve organize mezalim siyasetidir.
***
Şurası gün gibi aşikar.
Afganistan, Irak, Suriye, Libya ve Yemen başta olmak
üzere İslam dünyasını
'terör ile savaş' adı
altında adeta ölümün kol gezdiği birer şiddet
yurduna çevirenler şimdi bunun bedelini
ödüyor.
Ülkeleri yangın yerine çevrilen milyonlarca insan doğal olarak buradan
uzaklaşıp en yakın, en zengin ve en güvenli
Avrupa'ya yöneliyor.
Artan göç dalgası ile kıta Avrupa'sı her açıdan köşeye sıkışmış halde. Tarih sömürgeci Batı'nın yakasına yeniden yapışıyor.
Sonuçta göçmenlerin geldiği ülkelerdeki
savaş ve işgallerin başaktörü ABD ve onun müttefiki Avrupa değil mi?
İroniye bakın ki en çok göçmen de bu sömürgeci güçlerin
istikrar getirmek bahanesiyle işgal ettiği Suriye, Irak ve Afganistan'dan geliyor.
***
Jürgen Habermas gibi düşünürlerin sık sık dillendirdiği
Weltinnenpolitik (küresel iç politika) çağındayız. Kimse artık küresel ve bölgesel sorunlara karşısında dokunulmaz değil.
Huzurlu
postmodern bir cennette yaşarken insan hakları konusunda
ahkam kesmek kolay.
Ama arka kapınıza milyonlarca göçmen dayandığında işin rengi birden değişiyor.
Avrupa'nın
real-politik ile tanışma zamanı geldi. Balayı dönemi bitti.
Bugün karşılaşılan tehditler daha şimdiden
Avrupa'yı farklı ve yokuş aşağı bir yola soktu. Avrupa'nın gücü artık dışarıya doğru genişlemiyor. Bunun yerine
etraftaki ülkelerin dertleri Avrupa'ya yöneliyor.
Genişleme gibi bir gündem yok. Daralma ve içe kapanma var.
ABD ve
AB'nin mülteci meselesindeki utanmazlığını görmek için
hiç hazzetmedikleri şu soruyu sormak yeterli: Her şeyden önce neden Suriyeli, Iraklı veya Afgan sığınmacılar diye bir sorunu var dünyanın?
Örneğin
Suriye'deki göçmen krizinin doğmasında bizzat
ABD ve AB'nin Esad'ın barışçı gösterileri kirli bir iç savaşa çevirmesine izin vermesinin ve
güvenli ya da uçuşa yasak bölge önerilerini reddetmesinin rolü var.
Bu göçmen krizi
Batı'nın kenara çekilip Suriye'nin yanmasını seyretmesinin sonucudur.
Suriye cehenneme dönerken üç maymunu oynayanlar, şimdi etekleri tutuşunca can havliyle bağırıyor. Daha da bağıracaklar zira kaçacak bir yerleri de yok...