Post-Atlantik Avrupası senaryolarının yüksek sesle konuşulduğu bir dönemdeyiz.
Kılıçlarını çeken ABD ve Avrupa arasındaki amansız mücadele önümüzdeki süreçte daha da sertleşecek.
Atlantik dünyasının temelleri çatırdarken küllerinden doğan Yeni Türkiye ise dün TBMM'nin 27. dönem açılışıyla resmi olarak Başkanlık sistemine geçişin ilk aşamasını gerçekleştirdi. Yarın da Sayın Recep Tayyip Erdoğan, TBMM'de yemin ederek yeni sistemin ilk Başkanı olarak görevine başlayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yemin törenine 22 devlet başkanı ve 17 başbakan olmak üzere 60'a yakın ülkeden temsilcinin katılacak olması, bir bakıma yeni küresel sistemin kurucu unsurlarından olan Türkiye'nin gücünün de bir göstergesidir.
***
Bu anlamda
Yeni Türkiye'nin nasıl bir dış politika izleyeceğini kestirmek
zor değil. Öncelikle yeni
dönemde
ABD ve AB ile daha 'eşit ve hakkaniyetli' bir düzeye ulaşacak ilişkiler.
Rusya ile stratejik diplomasi derinleşirken
Çin ile işbirliğinin daha üst bir aşamaya taşınması kaçınılmaz görünüyor.
Yeni dönemde,
Orta Asya ile yeni bir atılım devreye
girecek;
Afrika başta olmak
üzere
Güney Asya ile Latin Amerika'da ayak basılmadık yer kalmayacak.
Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Kuzey Afrika gibi Yeni Türkiye'nin
hinterlandı konumundaki bölgelerde
ise etkinliğimiz
çığır açıcı bir düzeye ulaşacak. Her açıdan
yakın çevresinin ilham kaynağına
dönüşen Yeni Türkiye,
bu özelliğiyle
küresel dengelerdeki ağırlığını daha da artıracaktır.
***
Kuşku yok ki
Türkiye'nin elini güçlendiren en büyük faktör milli iradenin tek merkezde
koordine edildiği başkanlık
sistemidir. Bunun yanı sıra
ülkemizin hareket kabiliyetini
artıran
küresel sistemdeki rekabeti de unutmamak gerekir. Özellikle başını
Almanya, Fransa ve İngiltere'nin çektiği
Avrupa bloğuyla ABD
arasındaki tansiyon her geçen
artıyor.
AB ve NATO'ya savaş
açan
ABD Başkanı Donald Trump'a yönelik saldırılarda
sınır tanımayan
küresel Sorosçular ve statükocular,
adeta çıldırmış durumda. Örneğin Atlantik'in her iki kıyısındaki medya, özellikle
Trump'ın
Rusya lideri Putin ile
16 Temmuz'da yapacağı görüşmeye adeta ateş püskürüyor.
WP gazetesi,
"Trump, Putin'e secde edecek" diye yazarken NYT gazetesi
iki liderin bromansını eşcinsel sevgililer öğesiyle süslenmiş bir video ile aktararak,
"Her açıdan kafa dengi otoriter kişilerin buluşması" diye niteledi zirveyi. İngiliz, Alman ve Fransız medyasında ise "
kartal ve ayının barışması bizim felaketimiz olacak" sendromu hâkim.
***
Putin ise perşembe günü "Yıllar önce 2007 Münih Güvenlik Konferansı'nda
Avrupalıları ABD konusunda uyarmıştım.
Ama beni dinlemediler. Şimdi bunun faturasını ödüyorlar.
Artık yemek servis ediliyor. Oturun ve yiyin!" diyerek AB'nin çaresizliğini özetledi.
Acı tabloyu
Almanya Dışişleri Bakanı Mass da iki
hafta önce
"ABD ile 70 yıllık ittifak çatladı. Yeni bir adil küresel düzene ihtiyaç var" sözleriyle dile getirmişti. Zira Avrupalı siyasiler Trump'ı artık
Hitler'den daha tehlikeli gördüklerini gizlemiyor.
"Kansere çözüm bulsa dahi Trump'ı sevemeyiz" diyenler bile var.
Ancak liberal dünya düzenini
'resetlediğini' söyleyen ABD'nin Avrupa'ya gram aldırdığı yok. ABD yeni küresel sistemdeki pozisyonunu korumak için
Rusya, Türkiye, Hindistan, Çin ve Brezilya gibi Avrupa dışındaki ülkelerle kalıcı ittifak arayışı içinde.
Geleceğin dünyasına ABD'nin bu ülkelerle kuracağı
veya kuramadığı ilişkilerin seyri
yön verecek.
İşte
küresel güç hiyerarşisinin yeniden belirlendiği böylesine kritik bir süreçte
Türkiye'ye
yeni bin yılın Fatih'i ve Selahaddin'i diye nitelenen Sayın Erdoğan'ın liderlik etmesi, milletimiz için
tarihi bir imtiyazdır.