Yeni bir dünyanın kıyısındayız. Her yerinden çatırdayan beş asırlık Batı hegemonyası son dönemlerini yaşıyor. Farklı kıtalarda yeni güç merkezleri yükseliyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, bu çok kutuplu süreci 'Batı Sonrası Dünya Düzeni/Post-West World Order' diye niteliyor.
Sadece Rus Bakan değil neredeyse Doğulu ve Batılı bütün analizciler son on yıldır çok merkezli bir küresel yapıya doğru ilerlediğimiz kanısındaydı.
Bu anlamda dünyanın gidişatını en iyi okuyan ülkelerden olan Türkiye, yeni döneme yönelik siyasi ve ekonomik önlemlerini peşi sıra hayata geçiriyor.
Kimi akademisyenlerin Çin ile birlikte Türkiye'yi Batıdışı modernleşmenin yıldızı diye sembolleştirmesi boşuna değil. Ekonomik büyümesini sürdüren Türkiye şimdi de siyasi seferberlik mücadelesini zaferle noktalayarak Başkanlık Sistemi'ne geçti.
***
Sayın Erdoğan liderliğinde 16 yıldır iç ve dış vesayet
odaklarına karşı amansız
bir mücadele veren milletimiz
sonunda başardı.
Atlantik dünyasının terör, darbe ve mali operasyonlarla Türkiye'yi durdurma çabaları akamete uğratıldı.
Bu anlamda 24 Haziran,
1099'da Haçlıların Kudüs'ü aldıkları gün olan 15 Temmuz'da ülkemizi işgal etmeye kalkan emperyal güçlere karşı verdiğimiz destansı direnişin son merhalesiydi.
Batı medyasının da işaret ettiği gibi bu zaferle aslında
Yeni Türkiye'nin kuruluşu da fiilen ilan edilmiştir.
***
Yeni dönemde devreye girecek olan Başkanlık Sistemi ile birlikte
milli irade tek merkezde toplanacaktır.
Zira
küresel siyasetin grameri olarak Başkanlık Sistemi,
çağlar boyunca halk kitlelerinin
aradığı biricik adalet olmuştur.
Firdevsi, güçlü bir ülke olmanın yolunu Şahname'de
"Adalet, Taç'tan daha evvel ve daha üstündür" sözleriyle dile getirir.
Pendname, Kabusname, Siyasetname, Leviathan, Devlet, Kelile ve Dimne, Kutadgu Bilig, Şahname ve Pançatantra gibi Doğu ve
Batı'ya ait birer siyasi ve ahlaki
başyapıt sayılan bütün eserlerde
tarif edilen devlet yapısı aslında
başkanlık sisteminden yani güç
ve otoritenin etkili ve
adil kullanımına çağrıdan
başka bir şey
değildir.
***
Gerçekten de nasıl ki
doğal yaşam su, hava, ateş ve topraktan oluşuyorsa toplumsal yaşamı organize eden yegâne siyasi otorite konumundaki devletin de tabi olduğu
adalet, istikrar, erdem ve ahlak gibi vazgeçilmez kanunlar vardır.
Unutmayalım ki çağdaş bütün
büyük devletler kendi kültürel ve tarihi yapılarına uygun birer başkanlık sistemi ile idare ediliyor.
Çünkü tek merkezde toplanamayan güç dağılarak işlevsizleşir.
Nitekim günümüzdeki küresel veya bölgesel aktörlerin en önemli avantajı
Pers, Roma, Moğol ve Osmanlı gibi
siyasi otoriteyi 'bir kurum, kurul veya kişi'de hızlı ve etkili şekilde kullanabilmeleridir.
***
Örneğin
ABD, Fransa, Brezilya ve Güney Kore gibi liberal demokrasilerde güç
Başkan'da toplanıyor.
Sosyalist Çin'de güç Şİ Cinping ile temsil edilen
politbüroda, otoriter sistemle
yönetilen
Rusya'da güç Vladimir Putin ile sembolize
edilen Kremlin'deki
çekirdek bürokraside,
monarşi ile yönetilen İngiltere'de güç Kraliçe'de,
teokrasi ile idare edilen
Vatikan'da güç Papa'da ve
Şintoist/ Budist Japonya'da ise güç İmparator'da toplanıyor.
Burada,
İslami rejim ile yönetilen İran'daki Velayet-i Fakih diye bilinen ve
Ruhani Lider'e dayanan yönetim tarzını
da bir tür Başkanlık Sistemi
şeklinde görmek gerekir.
Özetle, eskiden olduğu gibi günümüzde de
farklı tarih, coğrafya ve kültürlerde merkezdeki siyasi gücün en etkin şekilde sevk ve idare edildiği sistemin Başkanlık olduğunu görüyoruz.
İşte Türkiye, kendi şartlarına göre geliştirdiği
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile giderek ete kemiğe bürünen
çok kutuplu dünyanın en sağlam burçlarından biri olacaktır.
Böylece
Anadolu coğrafyası, eskiden olduğu gibi yeniden
küresel bir medeniyete ve çekim merkezine dönüşecektir.