Türkiye'nin Rusya ile yakınlaşması ve bağımsız bir politika izleme kararlılığı her bakımdan Atlantik için kıyamet çanlarının çalması anlamına geliyor.
Dünyanın en hegemonik coğrafyalarında yer alan bu iki bölgesel devin neredeyse üç buçuk asra yaklaşan rekabeti geride bırakarak ittifak kurması doğal olarak Atlantik'in uykularını kaçırıyor.
Sık sık vurgulandığı üzere Türkiye ve Rusya, şimdiye kadar daha çok İngiltere, Almanya ve ABD gibi güçler adına birbiriyle savaştı.
Fakat bu emperyalist tezgâh bozuluyor.
2011'den bu yana ABD kumpaslı birçok krizden başarıyla çıkan iki ülke, artık yılların müttefiki gibi hareket ediyor.
Dolayısıyla Atlantik ağzıyla konuşan kalemlerin "Rusya, kısa sürede Türkiye'yi yalnız bırakacak" teraneleri de boşa çıktı.
***
Öyle görünüyor ki Türk-Rus ittifakının Atlantik'te yol açtığı travma daha da derinleşecek.
Nitekim İspanya'nın en etkili gazetelerinden
El Pais'de dün yayımlanan "Avrupa, Türk devinin önünde titriyor" başlıklı yazı bunun en somut kanıtlarından biri.
Yazıda ilk dikkat çeken unsur "
Rus ve Osmanlı İmparatorlukları arasındaki çıkar ittifakı"nın Batı için en ölümcül
risk olduğuna dair yapılan vurguydu.
Gerçekten de
NATO'nun ikinci güçlü ordusuna sahip Türkiye'nin
S-400 füzelerinden sonra Rusya ile nükleer santral anlaşması imzalaması, Batı'yı adeta şoke etmiş durumda.
***
Burada Batı'nın perdelediği asıl gerçek, Beştepe ve Kremlin'in
'grand strateji'lerindeki uyumdur. Sayın Erdoğan ve Putin'in en büyük ortak paydası öncelikle
ABD'nin 'monopolistik küresel hegemonyası'na karşı çıkmalarıdır.
Yani Batı merkezli emperyal bir sistem yerine
çok kutuplu, çoğul kültürlü, daha insani ve daha ahlaklı bir dünya düzenini savunmalarıdır.
İki liderin en büyük ikinci paydası ise
Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ve Ortadoğu'da kaosa yol açan işgal politikaları yerine barış ve istikrarın egemen olmasıdır.
Bu şuurla hareket eden iki ülke Batı'nın saldırılarına karşı
yeni bir eksen oluşturmaya doğru emin adımlarla ilerliyor.
***
Ülkemiz, 15 Temmuz direnişi ile
ABD'nin vesayet projesi olan FETÖ darbesini, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı ile
'terör koridoru' tezgâhını, İran ile işbirliği yaparak
Erbil'in İsrail güdümlü bağımsızlık referandumu hamlesini ve son olarak Rusya açılımıyla da Atlantik'in Türkiye'yi kuşatma stratejini çökertti.
Bu yüzden Rusya ile ittifak II. Dünya Savaşı sonrasında
Ortadoğu'daki en büyük jeo-politik deprem olarak niteleniyor.
Türkiye ve Rusya, İran'ı da yanlarına alarak
Suriye'de dengeleri değiştirdi.
Dolayısıyla ABD ilk kez bölgesel toplantıların ağırlık merkezi olma vasfını yitirdi.
ABD kabuğuna çekilirken
Rusya, Orta Asya'dan Akdeniz'e ve Baltık'tan Balkanlar'a;
Türkiye ise Saraybosna'dan Bağdat'a ve Mogadişu'dan Doha'ya uzanan
alanlarda etkisini artırıyor.
Bütün bu
real-politik veriler, ABD'nin artık Türkiye ve Rusya'nın hamlelerine yanıt verecek güçte olmadığının da simgesi. ABD Başkanı
Donald Trump, "Hemen Suriye'den çekilelim" diye
boşuna mızmızlanmıyor. Çünkü, eğer zamanında çıkmazsa
'yaka paça' bölgeden kovulacağının farkında.