Orta Asya, Hazar havzası, Ortadoğu ve Basra Körfezi'ndeki enerji kaynaklarının Doğu Akdeniz üzerinden Avrupa ve dünya pazarlarına açılan kapısı konumundaki Suriye'de, ABD ve Türkiye arasındaki mücadelenin seyri Rusya ve Çin'in küresel pozisyonları yanında Trans- Atlantik ilişkilerin dinamiğini ve dolayısıyla dünya düzeninin gelecekteki yapısını da derinden etkileyecek gibi görünüyor.
Bu bağlamda YPG'nin elindeki bölgelere NATO veya BM gücü yerleştirme projesi yerine Pentagon'un 30 bin kişilik terör ordusunu ikame etme planı, ABD'nin Suriye'deki yalnızlığını daha da derinleştirecektir.
Zira ABD'nin yeni senaryosu, Astana sürecini bozup Suriye'deki iç savaşı daha da derinleştirmeye odaklı. Rusya, Türkiye ve İran'ın amacı ise ABD'nin 'balkanlaştırma projesi'ni engelleyerek Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunmak. Bu yaklaşım Çin ve Avrupa'nın jeo-politik çıkarlarına da daha fazla hizmet eden bir strateji.
***
Bütün aktörler, çıkarı için
Suriye'yi halkıyla birlikte yakıp yıkan ABD'nin şimdi de bütün dünyayı
yeni bir kaosun içine çekmeye çalıştığının farkında.
Bu yüzden Suriye'de kızışan mücadele
büyük güçlerin jeo-politik çatışması ve bölgesel aktörlerin ise beka kaygısı şeklinde seyrediyor. Görünen o ki gelecek endişesine kapılan bütün ülkeler er veya geç ABD'ye teker teker başkaldıracak.
Nitekim Suriye'de
ABD'nin güvenilmezliğini gören Rusya, rotasını yeniden
Türkiye'ye çevirmek zorunda kaldı.
***
Suriye'de şu sıralar bütün dikkatler
Türkiye'nin etkili askeri hamlelerine kilitlenmiş durumda.
Mesele, Türkiye'nin müdahalede bulunup bulunmayacağından hatta bunu ne zaman yapacağından çok bu operasyonun
Afrin dışındaki bölgelerden özellikle Menbiç veya Fırat'ın doğusunu kapsayıp kapsamayacağında düğümleniyor.
Nereden bakılırsa bakılsın ABD artık Suriye'de
kötü ile çok kötü arasında bir akıbetle yüz yüze.
***
Bu anlamda ABD karşısında Türkiye'nin elini güçlendiren en önemli faktör ise
küresel sistemin geçirdiği yapısal dönüşüm.
Şu an sistemdeki karmaşa,
Henry Kissinger'ın da işaret ettiği gibi tarihte
daha önce hiç görülmemiş cinsten bir
şey. Eskiden tehditler
egemen bir devletin elinde toplanan güçle tanımlanıyordu. Bugün ise daha çok devlet gücünün dağılmasından ve
yönetimsiz toprakların artışından kaynaklanıyor tehditler.
Sürekli yayılan bu güç açığıyla hiçbir devlet yalnız mücadele edecek pozisyonda değil. Yani süper güçlerin tek başlarına veya uzlaşarak dünyayı istediği gibi şekillendirdiği günler artık geçmişte kaldı.
Unutmayalım ki Türkiye'nin kararlılığı
ABD ve Rusya arasında Eylül 2015'te Suriye'de devreye sokulan 'II. Sykes Picot' anlaşmasını işlevsiz kıldı.
Bu açıdan bırakın
emperyal güçlerin taşeronlarını, Suriye'de Türkiye'yi karşısına
alan emperyal aktörlerin bizzat kendilerinin
bile başarı imkânı çok sınırlı.
Bu jeo-politik determinizmden dolayı
Suriye'de Pax-Ottomana'yı (Osmanlı Barışı) aratmayan bir konsensüs gerekiyor.
Çünkü
büyük uzlaşı olmadan hiçbir aktör veya projenin
ayakta kalma dinamiği ne yazık ki yok. İşte bu yüzden sadece Osmanlı olabilenler Suriye'de kalacak ve kazanacak.