Türkiye ve Batı arasındaki krizlerin birer birer aşıldığı yeni bir evreye giriyoruz. Doğu'ya yönelerek güneyimizdeki terör koridoru ablukasını çökerten Türkiye şimdi de Avrupa'ya yönelerek Atlantik'teki kuşatmayı yarmaya başladı.
Atlantik dünyası, AB kapısında icazet bekleyen bir ülkeden küresel dengelerde etkin bir aktöre dönüşen Türkiye gerçeğini kabullenmek zorunda kaldı.
Bu anlamda Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın Fransa çıkarmasını her açıdan yeni bir dönemin miladı ve ABD liderliğindeki Atlantik bloğunca 2013'den itibaren ülkemize yönelik başlatılan çok yönlü ve sistematik kuşatmanın yıkılışı olarak okumak mümkün.
***
Şairin dediği gibi,
"yürek elbet acıyor esvap değiştirirken..." Çin ve Rusya'nın daha 2010'larda
kabul ettiği Türkiye realitesini Batı dünyası yeni yeni hazmediyor. Avrupa'da yeni
Türkiye'yi ilk fark edip buna göre
pozisyon alan ülke İngiltere'ydi.
Şimdi bu kervana Fransa da katılıyor.
Bu iki aktörden sonra
Almanya'nın da Türkiye'ye yönelik bakış açısını değiştirmesi kaçınılmaz hale gelecek.
***
Atlantik'te gözler Avrupa'dan sonra ABD'ye çevrilmiş durumda. Fakat şunu belirtelim ki
FETÖ ile kol kola girip Zarrab tiyatrosunda Türkiye'ye karşı hukuk katliamı yapan ve Suriye'de terör örgütü YPG ile çalışmaya devam eden Amerikan yönetiminin yeni Türkiye gerçeğine alışması öyle kolay olmayacak.
Çünkü Atlantik dünyasının vesayetinden kurtulmamız en çok da ABD'nin
küresel sistemini alt üst etti. Sayın Erdoğan'ın dediği gibi bundan sonra
"ABD ile artık farklı kulvarlarda koşuyoruz..."
***
Aslında farklı kulvarlarda koşmak bizim açımızdan bir bakıma
normalleşme ve bağımsız davranabilme göstergesidir.
Zira ABD liderliğindeki Atlantik dönemi Türkiye için
darbeler, etnik ve ideolojik terör saldırıları, sokak çatışmaları, Batılılaşamama kompleksi, kimlik krizi, tarih ve kültürümüzü inkâr, kronik işsizlik, ekonomik bunalım, büyüyememe ve dışa tam bağımlılık demekti.
Paniğe kapılan vesayetçi odaklar bu nedenle
Türkiye'nin zincirlerinden kurtuluşunu hep bir ağızdan
'diktatörlük' veya
'eksen kayması' diye yaftaladı.
***
Bundan sonra ABD ile yeni bir
ilişkiler dengesi kurulana kadar mücadelemiz devam
edecek. Avrupa'dan istediği desteği göremeyen
ABD'ye karşı elimiz eskiye göre daha güçlü durumda.
ABD Başkanı Donald Trump'ın kriz çıkarmaktaki mahareti bir tür '
Midas dokunuşu' gibi.
Trump'ın her tür
manipülasyona başvurması Atlantik'teki müttefiklerini de rahatsız
ediyor. Güvenilmez hale gelen ABD dünyada
giderek yalnızlaşıyor.
Kudüs kararında ve son olarak
İran'a yönelik BM tasarısında bunu bir daha
gördük.
Sadece Rusya değil Fransa ve İngiltere de ABD'nin Suriye, İran ve Filistin
başta olmak üzere diğer ülkelere yönelik kaotik yeni dış politikasından
oldukça rahatsız.
ABD'nin Çin, Rusya, Türkiye ve İran'ı hedef alan politikasına Avrupa ülkeleri de karşı. Nitekim
Avrupa'nın Türkiye'ye yönelik stratejisinde ABD'yi yalnız bırakması Trump'ın realitelerden kopuk bir siyasette ısrar etmesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden uluslararası düzende
ABD ile işbirliği yapmak neredeyse imkânsız hâle geldi.
Ancak ABD ne yapsa da olayların gidişatı daha fazla kutbun ortaya çıkacağı
küreselleşmiş bir dengeye işaret ediyor.
Ve bu denge,
Türkiye'nin Batı dünyası ile yeni bir konsensüse varmasında tarihi
bir olanak sunuyor