Dünyaya insanın anlam kattığını vurgulayan Fransız düşünür Albert Camus, "Ahlakı olmayan bir adam, dünya üzerinde ipi çözülmüş vahşi hayvana benzer" der.
Camus'nun tarif ettiği vahşi hayvanlardan daha azgın şekilde hareket eden ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun ahlaki, insani ve vicdani bütün değerleri ayaklar altına alarak Kudüs'e el koyma vandalizmi, sadece işgal altındaki Filistin halkına değil bir bütün olarak İslam dünyasına ve insanlığa karşı da akıl almaz bir küstahlıktır.
İslam'ın ilk kıblesi Kudüs'e yönelik bu saldırı 1 milyar 400 milyon Müslüman'a karşı açık bir savaş ilanıdır.
Ancak siyonist şarlatanların Nazileri aratmayan bu kaos ve çatışma projesinde zafere ulaşmaları çok zor.
Zira BMGK'nin kararına göre hiçbir ülke işgal altındaki Kudüs'te büyükelçilik bulunduramaz.
Peki buna ve İslam dünyasından yükselecek tepkilere rağmen, siyonist bezirgânlar neden böyle bir skandala imza attı?
***
İçeride
küresel Sorosçulara ve derin devlete;
dışarıda ise
Rusya, Türkiye ve Çin'e karşı iyice köşeye sıkışan Donald Trump'ın can simidi olarak
sarıldığı Kudüs hamlesi aslında
onun için sonun başlangıcı
olacak.
Her şeyden önce
Müslüman mahallesinde salyangoz satan ve 70 yıldır Filistin'de
barış tellallığı yapan Amerika'nın gerçek yüzü ortaya çıktı.
Özellikle Türkiye'nin
çağımızın Selahaddin'i olarak görülen Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde sergilediği
diplomatik intifada,
İsrail ve ABD'yi şimdiden köşeye
sıkıştırdı. Türkiye'nin İsrail'e
ve ABD'ye karşı direniş çıtasını
yükseltmesinin güncel ve tarihi
iki önemli nedeni var.
İlk neden İslam dünyasında Türkiye dışında hiçbir ülkenin şu an bu
emperyal zorbalığa 'dur' diyecek güçte olamamasıdır.
İkincisi de tarihi açıdan Kudüs'e yönelik manevi sorumluluklarımızdır.
Bu açıdan siyonistlerin Kudüs hamlesindeki asıl hedefi,
Türkiye'deki Osmanlı ruhunu rehin almaktır.
Unutmayalım ki işgal ve terör devleti İsrail'e karşı
ilk İntifada 9 Aralık 1987'de yani Osmanlı'nın Kudüs'ten çekildiği 9 Aralık 1917'den tam 70 yıl sonra aynı gün başlamıştı.
Bu tevafuktaki İlâhî iradenin varlığını kimse göz ardı edemez.
***
Bu yüzden Türkiye liderliğindeki son İntifada,
köleliğe zorlanan İslam âleminin ruhundaki özgürlüğü yeniden canlandıran
büyülü bir dokunuşa dönüşecektir.
Nitekim taşın can verdiği çocukların 1987'de başlattığı ilk İntifada Filistin kimliğini yeniden var etmişti.
Altı yıl süren direnişten sonra siyonistler, varlığını
kabul etmedikleri Filistinlilerle
ilk olarak
Ekim 1991'de Madrid'de masaya oturdu.
Ardından
1994'te Oslo'daki gizli görüşmeler sonunda işgalci İsrail ve ABD,
Filistin Yönetimi'nin kurulmasını
kabul etmek zorunda kaldı.
Bunlar, ilk İntifada'nın zaferiydi.
Belki işgal ve terörü bitirmiyor ama İntifadaların hem Filistin halkına hem de İslam dünyasına
başka bir özgürlük, onur ve umut ruhu kazandırdığını da kimse inkâr edemez. Bu anlamda,
İstanbul'daki
Kudüs Zirvesi tarihi bir dönemecin işaretidir.
İslam ülkelerinin zirvede aldığı "
Doğu Kudüs Filistin'in başkentidir" kararı,
siyonist şarlatanların suratına kuşku yok ki bir
Osmanlı tokadı gibi inmiştir.