İfade ve basın özgürlüğü alanında yaşanan hukuki sıkıntılar elbette ki okurun haber alma özgürlüğü ile birebir bağlantılı. O nedenle, hükümetin 3 ve 4 numaralı yargı reformu paketlerine ilişkin beklentiler de - hem ülkede hem de dışarıda - büyük.
Paketlerin içeriği ancak Meclis Genel Kurulu'na geldiklerinde anlaşılacak. Fakat Adalet Komisyonu'nda atılan bazı adımlar özgürlükler açısından kaygı verici. Önerilen düzenlemelere göre, aleni olmayan ses kayıtlarını yayınlayan yayın organlarına 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası öngörülmekte.
Meslektaşlar arasında bu yönde değişikliğe karşı çıkanlar ağırlıkta, ama tersini düşünenler de var. Oysa tartışma sadece cezai tedbirlerle sınırlı olacak türden değil, yanında bir de etik boyutu olduğu gibi duruyor.
Okurların aydınlatılması, mesleğimizin gerçek rolü ve sorumlulukları açısından gerekli. Doğrularla yanlışlar ayıklanmalı ve okur alınan siyasi kararların niteliği konusunda sağlıklı şahsi kanaat sahibi olabilmeli.
Değişiklik önerileri ve tartışmalar esasen yanda Ceza Kanunu'nun (TCK) yanda gördüğünüz 133 ve 134'üncü maddeleriyle ilgili.
Cezanın ağırlaştırılmasına şiddetle karşı çıkanlardan biri, Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı. Geçen haftaki yazısında şunu yazdı:
"Yeni yargı paketinde gazetecilere verilecek ceza ağırlaştırılıyor. Neden? Aleniyet kazanmış, kamunun bilmesinde fayda olan 'ses kayıtları'nı yayınladılar ve yorumladılar diye. Halbuki bazı ses kayıtları olmasaydı ülke bambaşka bir yere savrulmuştu. Kaydedeni cezalandır. Ama haber yapana ceza vermenin ne mantığı olabilir?.."
Tek tük de olsa, "evet, cezalar artırılsın" diyenler de var. Bunlardan biri de, Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır. O da geçenlerde şöyle yazdı: "Yasadışı kayıtlar konusunda tavrım çok açık: Kim, kime karşı ve ne amaçla yapmış olursa olsun, yasadışı kayıtların yayınlanması asla savunulmaz. Bu bağlamda AKP'nin yapmak istediği düzenlemeyi gecikmiş ama doğru buluyorum. Bu düzenlemeye siyasi açıdan karşı çıkanlar olabilir ama itirazlarını 'basın özgürlüğü' üzerinden meşrulaştırmaya çalışmak anlaşılır gibi değil. Hele son dönemde yaşanan onca basın ve ifade özgürlüğü ihlaline ses çıkarmayan, hatta bunların bir kısmını alkışlayanların yasadışı kayıtların yayınlarının sürmesini sağlamak adına basın özgürlüğü kahramanlığına soyunması hiç inandırıcı değil. Peki darbecilerle, çetecilerle nasıl mücadele edeceğiz o zaman diye soranlara verilecek cevap çok basit: Tamamen yasal sınırlar içersinde kalarak. Aksi takdirde sizin de onlardan bir farkınız kalmaz. Suçla, suç işleyerek mücadele edemezsiniz."
Tartışma önemli. Aslında her iki meslektaşımız da mevcut yasa maddelerinde zaten olan cezai kısıtlamalara karşı değiller. Çakır ayrıca gazeteciliğin hukuksal çizgi dışına çıkılarak yapılamayacağını iddia ediyor.
Acaba öyle mi?
Bu yüzden mesleğimizin temel unsuru "kamu yararı" kavramını tartışmak gerekir. Özgürlüklerimizi savunan avukatların türlü çeşitli davalarda en güçlü argümanı budur.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi "kamu yararı" adına özel hayatın gizliliğini geçersiz kılacak başlıca durumları şöyle sıralıyor:
Büyük bir suç yahut yolsuzluk üstüne araştırma ve yayın
Toplumu kötü etkileyici bir tutumla ilgili araştırma ve yayın
Toplumun güvenliğinin veya sağlığının korunması.
İlgili kişinin sözleri yahut eylemleri sonucu halkın yanılmasının, yanıltılmasının veya yanlış yapmasının engellenmesi.
Ve ekliyor: "Bu durumlarda dahi, özel hayatın kamuya açılan kesiti mutlaka konuyla doğrudan ilgili olmalı veya ilgili kişinin özel hayatının onun kamusal faaliyetini de etkileyip etkilemediği gözetilmelidir."
Kurumsal hafızası güçlü olan BBC ise kavramın alanını biraz daha genişletiyor:
Bir suçun ifşa edilmesi.
Yolsuzluk veya adaletsizliklerin ifşası.
Ciddi yetersizlik veya ihmalin açıklanması.
Halk sağlığı ve güvenliğinin korunması.
Kamuyu ilgilendiren konularda insanların daha bilinçli karar vermesine yarayacak bilgilerin açıklanması.
BBC şu iki noktayı da ekliyor: n Özel hayatın mahremiyeti ancak açık kamu yararı varsa veya ilgili kişi rıza gösterirse çiğneriz.
Gizli kayıt kamu yararı olduğu kanıtlanarak haklı gösterilebilir. Ancak gizli kayda normalde son çare olarak başvurulmalıdır. Kötüye kullanma veya aşırı kullanma bu tekniğin etkisini yitirmesine yol açabilir.
Demek ki, gizli (yasadışı veya değil) kayıtlar, kullanımı hukukla sınırlama kabul etmeyen, gereğinde gazeteciliği yücelten, etkili ve belirleyici kılan asli haber unsurları da olabilir.
Darbe girişimi, yer altı faaliyeti, organize suç yapıları, yolsuzluk ve görev suiistimalinin olduğu her ülkede, eğer basın rolünün farkında ise, eline geçen her gizli (yasadışı veya değil) kaydı, kendi muhakemesinden (ceza yasalarına bakarak değil) geçirerek, sadece kamu yararı açısından önem taşıyan kısımlarını basıp yayarak (aksi hallerde de yayınlamayarak) görevini yapar.
Çakır'ın öne sürdüğü gibi yasakçılığı savunursanız, kendinizi çok geçmeden çok daha sert cezai kısıtlamalara boyun eğerken bulabilirsiniz.
Suçla suç işleyerek nasıl mücadele edildiğinin en taze örneği, İngiltere'den. Guardian gazetesinin muhabiri David Leigh, 2006 yılında silah satışlarında yolsuzluklarla, karanlık ilişkilerle ilgili önemli bir haber yayınlamıştı.
Geçen ay, Murdoch medya grubunun telekulak skandalını araştıran polis, dosyalar arasında Leigh'in adına da rastladı.
Verilere göre Leigh, haberine zemin oluşturan bilgilere bir cep telefonunun mesaj servisini "hack" ederek ulaşmıştı. Bunu itiraf da etti.
Scotland Yard bunun üzerine Kraliyet Başsavcılığı'na "bunun hakkında dava açılacaksa takibatı sürdürelim mi?" diye sordu.
Aldığı cevap açık oldu: "Kamu yararı taşıması nedeniyle hakkında adli takibat yapılmaması uygundur."
Leigh davasıyla şu da anlaşıldı: İngiltere'de savcılar bu davalara bakarken bir de "kamu yararı"nı saptamak zorundalar. Bunu yaptılar ve Murdoch medyası içinde gazetecilik adına işlenen telekulak suçlarıyla kaliteli araştırmacı gazetecilik arasındaki çizgi de net çekilmiş oldu.
Buradan çıkan ders şudur: Suçla, gereğinde suç işlemeyi göze alıp, gerekirse suç işleyerek (de) mücadele edilir.
Kaldı ki, internet var. Diyelim, dışarıda bir site, yukarda sayılan durumlara uygun bir içeriğe sahip kayıtlar/gizli veriler yayınladı. Ne yapacaksınız, "kamu yararı" ilkesi adına yapmanız gerekeni, gerçek gazeteciliği yok mu sayacaksınız?
Bizdeki sorun, yasadışı kayıtların yayınlanmasına ceza verilip verilmeyeceği değildir. Sorun, yazı işleri editörlerinin ellerine geçen malzemeyi saptan çöpten ayıklamadan, özel hayata dair olanlarını ayıklamadan, "ham" halleriyle vermesidir. Yani bir tür ucuz, kolaycı "siyasi magazin" haberciliğidir. Bu da yasayla değil, etik bilinçle mücadele edilmesi gereken bir hastalıktır.
Sonuç: Bırakalım cezaları sertleştirmeyi, 133 ve 134'te basınla ilgili hapis öngören hükümlerin o maddelerden tamamen çıkarılması gerekir. Özgürlük esas, yasak istisnadır. Türkiye medyası özgürlük istiyor. Aynen toplum gibi.