Irkçılık, Avrupa'nın dört bir yanında yaygınlaşmakta. Son olarak, Almanya'daki bir gelişme, yabancı düşmanlığı eksenli bir dizi 'nefret suçu'nu gündeme taşıdı. Haber ve polis ifadelerine göre, 2000-2006 arasında 8 Türk, bir Yunanlı dokuz esnaf Neo-Nazi eğilimli kişilerce sistematik biçimde öldürülmüştü.
Çok parçalı, etnik ve dinsel çeşitlilik içeren toplumlarda giderek artan ırkçılığın, 'öteki düşmanlığı'nın en önemli alanlarından biri medya. Medya öfkeye benzin de taşıyabilir, tersine panzehir de şırıngalayabilir.
Ülkemizde de özellikle Türk-Kürt ayrışması ekseninde devlet-hükümet katlarına kadar yayılan bir hassasiyet var.
Medyada da var, izleyici ve okurlarda da. Nefretin zararları ve tehlikeleri konusunda farkındalık yavaş yavaş da olsa artıyor.
Etik kural kıtlığı ve duyarsızlığı yaşanan medyanın, özellikle dijital alandaki pek çok izleyicisi, zaman zaman gönüllü düzeltmen ve uyarıcılar olarak katılıyorlar bu sürece.
Son zamanlarda, meslek etiği konusunda kararlı adımlar atmaya başlayan Medya Derneği'nin "Türkiyeli Gazeteciler için Etik İlkeler" başlıklı metninde, Irkçılık ve Nefret Söylemi başlığı altında şunlar yazılı:
"Haberler hiçbir şekilde kışkırtıcı veya ayrımcı bir dil kullanmamalıdır. Doğrudan haberle ilgili olmadıkça gazeteciler bir kişiyi veya bir grubu dili, inancı, ırkı, toplumsal cinsiyeti, cinsel kimliği veya toplumsal sınıfı ile tanımlamamalıdır."
Bazı okurlarımız, haberlerde olduğu kadar, yorumlarda, köşe yazılarında da bu ilkeye dikkat edilmesi gerektiğini düşünmekte. Bu hassas noktada ilkeli olmak önem taşıyorsa, köşe yazılarını da eleştiriye açmak gerek.
Can Oğuzer ve Emre Herdem, köşe yazarı Ersin Ramoğlu'nun bazı ifadelerini andığım ilkelere uygun bulmamış. 1 Kasım tarihli yazısının bir bölümünde, ülkede yaşayanların, örneğin Karadenizli yurttaşların vergi vermeyi, elektrik parasını ödemeyi ihmal etmediğini kaydeden Ramoğlu şöyle devam etmişti: "Peki ya Güneydoğu'dakiler? Vergi vermediler, telefon parası da… Elektrik kaçak, yeşil kartla tedavi de bedava…"
Herdem, bölümden açıkça rencide olduğunu şöyle dile getirmekteydi, buraya gönderdiği siteminde: "Ben Urfa doğumluyum. Ne benim ne de ailemden herhangi bir kişinin yeşil kartımız hiç olmadı, her ay dolaylı vergileri saymazsak bile önemli miktarda gelir vergisi veriyorum, elektrik parası da ödeniyor, telefon parası da. Çok şükür şiddetle falan da hiç ilişkimiz olmadı. O halde, yazının içinde geçen ve örnek olması açısından aşağıda yazdığım genelleme içeren bu cümlelerden dolayı bir özrü hak ediyorum."
Ramoğlu'nun yanıtı: "Üzerine alınanlardan tabii ki özür dilerim. Namuslu TC vatandaşlarını kastetmemiz mümkün değildir. Ben kaçak elektrik kullananları, telefon ödemelerini, vergi yükümlülüklerini yerine getirmeyenleri kastettim. Ben yasadışı işlere bulaşmaya dikkat çekmek istedim. Bir bütünlük içinde bakıldığında silah, terör ve ikinci bir devlet kurulmasıyla ilgili görüşler dile getirilmiştir. Okuyanın öyle değerlendirmesi lazım."
Genellemelerin riski büyük. Almanya'da "burada yaşayan Müslümanlar kadın döver" veya "Türkler hırsızdır" derseniz, kıyamet kopar. Bu kesimler ayağa kalkar, haklı olarak. Benzer riskler Türkiye'de de mevcut. Dikkate ve özenli davranmaya çağrıları sağduyulu sesler olarak değerlendirmek lazım.