İlkelerden uzaklaştığı ölçüde siyasetin aykırı yörüngelerine savrulan, çalışma şartlarını değiştiremediği ölçüde bağımsız duruştan uzaklaşan, devekuşu tavrı ağır bastıkça güven sorununu her gün yeniden üreten basınımızda, hele böyle civcivli günlerde ombudsmanlığa düşen sorumluluk çok büyük.
Bu kez, bir habere eleştiriyi ele alırken, ombudsmanlığın davranış biçimlerini, yapıcı olmanın gereklerini de ele almam gerekti.
Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, çeyrek yüzyıl öncesinden beri tanıdığım, darbe sonrasının sıkıntılı yıllarında doğru habercilik, özgürlük kavgası ve ilkeli duruş ekseninde yolumun Cumhuriyet'te kesiştiği, saydığım meslektaşlarımdan biri.
Bu sıralarda ikimiz de zor bir iş yapmaktayız; işimiz gereği arada sırada konuşuyoruz, fikir takası yapıyoruz.
Geçen yazılarımdan birinde okur temsilciliği 'iç kurum'unu Türkiye'de künye içine alan tek gazetenin SABAH olduğunu yazmıştım. Beni uyardı, yaklaşık 10 aydır Hürriyet'in de künyeye bunu eklediğini söyledi. Düzelteceğimi söyledim, ama araya zaman girince unuttum.
Bildirici bunu geçen hafta yazıyla bir kez daha hatırlatınca, bir özürle hemen 'SABAH ülkede bu adımı atan tek değil, ilk gazetedir' düzeltmesini internete ekledim, Şimdi de yazılı baskıya bunu not olarak düşüyorum.
Bildirici, hafta içinde bir haber dolayısıyla SABAH'ı yeniden gündeme getirdi. Katıldığı bir TV programında Mutlu Çölgeçen'in Ankara mahreçli Ergenekon Dağa Çıktı başlıklı, manşet haberiyle ilgili olarak şu ifadeleri kullandı:
"Sabah gazetesinin manşeti bence gazetecilik açısından bir yüz karası. Çünkü haberde ne bir kaynak var ne bir isim var, ne de bir doğrulama var. Tamamen masa başında oturulup hazırlanmış bir haber. Öyle ki ilgili taraflarca bile bunun saçma sapan bir haber olduğu söyleniyor."
Bildirici'ye göre Çölgeçen, '5N1K' kuralını uygulamamıştı, haberde 'bunların hiçbiri yok'tu.
Haber, Ergenekon içinden bir grubun 2 Mart ve 4 Nisan'da, PKK'nın önde gelen isimlerinden Cemil Bayık'la Kuzey Irak'ta gizlice görüştüğüne dair ayrıntıları aktarmaktaydı.
Görüşme, seçim süreciyle bağlantılı eylem planlarını da gündeme getiriyordu.
Bildirici'nin sert ifadeleri internete yansıdı, ama içindeki eleştirilere Çölgeçen'in cevabı yeterli ilgiyi gördü mü, belli değil. Çölgeçen'e eleştiriye tepkisini sordum ve şu yanıtı aldım:
"Bana göre Bildirici haberi tam okumadan bu eleştirileri yapmıştır. Haberde 'kaynak yok' diyor. Haber 'istihbarat' kaynaklı bir haberdir, nitekim ben bu kaynağımı çok ileri taşımadan, Cemil Bayık ile görüşen Ergenekoncu kişileri anlatırken. 'açık isimleri halen istihbarat birimlerinde olan..' cümlesi ile verdim. İstihbarat konularını iyi bnilen bir haberci olarak neyin nasıl ne kadar yazılacağını da iyi bilirim.'
"İkinci eleştiri ise haberde isim olmaması. Oysa haberde görüşmelerin PKK adına Cemil Bayık, Ergenekon adına da "N.C. ve M.S." başlıklı isimlerin katıldığını açık bir şekilde yazdım. İstihbarat kaynaklı haberlerin genel kuralı isimlerin açık kodlanarak yazılmasıdır.''
"Bir başka suçlama ise 5n1k kuralarının işletilmediği. Oysa habercilik kuralının bütün unsurlarına uyuldu. Olayın Ergenekon ile PKK arasında özellikle PKK'ya yönelik işbirliği olduğu, görüşme zamanlarının 2 Mart ve 4 Nisan 2011 tarihi oldu, görüşmelerin eski Zorgali kampı ile Zap bölgesinde gerçekleştiği, görüşmelerde üç kararın alındığı, bu kararların 'Türkiye'de seçim sürecini kilitlemek, seçmen üzerinde baskı kurmak, AK Parti'yi bölgede sıkıştırmak' olduğunu haberde açık bir şekilde belirttim. PKK'nın yaptığı bütün yalanlama gayretine rağmen haber doğrudur, önümüzdeki günlerde bu birlikteliğin daha yeni ayrıntılarını okuyacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.'
Şimdi yorumlarıma geçelim:
İstihbarat kaynaklı haberler yaygındır, haberciliği de ilgi çeker. İlkelere özen gösteren Batı basınına bakıldığında, örneğin Pakistan, Afganistan gibi ülkelerde El Kaide veya benzeri örgüt faaliyetlerine ilişkin bilgiler, çoğu kez doğrulatıl(a)madan ama iyi işlenerek verilir. Çünkü bu zor bir alandır, derin bir propaganda ve yanıltma faktörü de vardır. Yalanlama yaygındır. Dikkat çıtası yüksektir.
Bu hallerde haberci genel olarak kaynak zenginliği yaratmaya ve değişik, çelişkili olabilecek veriler üzerinden analize ağırlık vermeye çalışır. Bu da büyük zorluklar içerir. Asıl iş, değer taşıyan bilgiyi ayıklayıp sunmaktır.
Bildirici, bir SABAH okuru olarak, '5N1K kuralına uyulmadı' iddiasında haklı değildir. Haber, Çölgeçen'in de yazdığı gibi, bu unsurlara sahiptir.
Ancak, haberde bu algılamayı besleyen ve bundan sonra dikkat edilmesi gereğine inandığım çok önemli bir eksiklik var. O da şudur: Habere esas teşkil eden veriler belli ki muhabirin istihbarat yetkilileriyle sözlü veya yazılı iletişimine dayanıyor. Bu kişi(ler) süreçteki rolleri veya duyarlılık nedeniyle isimlerini haberde görmek istememiş olabilirler. Ama bu, bilginin kaynağının ne olduğu, kimliğin hangi gerekçeyle saklı tutulduğu açık bir dille, hatta birkaç kez vurgulanması gereğini değiştirmez. Çölgeçen'e katılmadığım tek nokta, bu vurgunun aşırı zayıflığıdır.
Bu eksikliğin önemli bir sakıncası var: Kaynakla kendi arasına mesafe koymayan bir haberci, oraya ait veri ve anlatımı, kaynağın ne olduğunu göstermeden habere taşırsa 'kaynakla özdeşleşme' tehlikesi, algısı, hatta suçlamasıyla karşılaşabilir. Batı'da tecrübeli kalemler, bol miktarda 'tırnak içinde alıntı' kullanarak, arka plan verileri ile besleyerek, olguları birbiri üstüne çatarak bu sorunun altından kalkmakta, inandırıcılıklarını korumaktadırlar.
Son birkaç not da Bildirici'nin eleştiriyi ifade tarzıyla ('yüz karası') ilgili. Onun da 'iç tecrübesi'yle çok iyi bildiği gibi, ombudsmanlık, hele şu binbir dertle içiçe Türk basınında ne kolay bir iş, ne de özenilecek bir görev. Bizim işimiz, kırıp dökmeden, sertlikle insanları kör bir savunmacı pozisyona itmeden, yanlışları göstermek; ilkeleri, kaliteyi savunmak.
Bir habere, kamusal alanda 'gazeteciliğin yüz karası' dediğiniz anda, çözüme yönelik iletişim bağını kopardınız demektir. Bildirici, gazetesi Hürriyet'te çıkan, ilkelere kurallara aykırı bulduğu bir habere TV ekranlarında 'bu yüz karasıdır' diyebilir mi? Mümkün mü? Tabii ki diyemez. 'Derim' dese bile, dememelidir. Ombudsmanlık ağzına geleni söyleme özgürlüğü değildir.
Aynı şekilde başka gazetelerde çıkan haberlere dair de sorumlu üslup gerekir. Eleştiri tarzı sağduyulu, yapıcı, somut, yol gösterici, tartışmaya davetkar olmalıdır. Aşağılayıcı, alaycı, yaftalayıcı üslup sadece sorunlara yenilerini ekler. Yolları tıkar. Oysa önemli olan üzüm yemektir.
Bildirici'nin 'yüz karası' ifadesi 'kantarın topuzunun kaçması' olmuştur. Benim tanıdığım Bildirici'ye yakışmadı. Eminim sonradan kendisi de düşünmüş, herhalde (umarım) üzülmüştür.