SABAH'ın 14 Kasım tarihli sayısında, Taş Atan Çocuklara 23 Yıl! başlıklı haberde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır geizisindeki sokak gösterilerinde polislere taş ve molotof kokteyli atan 13-14 yaşlarındaki 6 çocuk hakkında 23 yıla kadar hapis cezası istendiği duyuruluyordu.
Bu, bölgeyle ilgili haberlerin her boyutta katmerlenerek artacağının işareti.
Güneydoğu yeniden iyice kaynamaya başlarken, basının işi zor.
Görsel medyanın işi daha zor.
Ne zaman işin içine terör, sokak şiddeti, ölümler girse, tartışma yeniden alevlenir. Gazeteciye akıl vermeler başlar.
Bilen bilmeyen ahkâm keser. Bu ülkede herkes şu üç konuda "uzman"dır: Futbol, gazetecilik ve siyaset.
Tabii futbol da gazetecilik de siyaset de kalite sorunundan muzdarip ise, gazel okuyan çok olur.
" Medya ve terör " gibi kolay kolay bir kalıba girmeyen, çok boyut taşıyan bu konuya "resmi cenah" el atmaya başlayınca tedirgin olurum. Geçen hafta RTÜK TV'leri İstanbul'da bir "brifing"de toplayınca da bu tedirginliği yaşadım.
Evet, medyamızda, yazılı basınımızda (daha az) "terör haberciliği" konusu hayli problemli. Azılı rekabet, yüksek cehalet ve milliyetçi duygusallık ortamı, görsel medyada elbette terör haberlerinin verilişini sıradanlaştırııp irkiltici ve kışkırtıcı yönlere çekiyor. Mükerrer görüntüler, ceset parçaları, detayları büyütme ve nesnellikten uzak bir dil. Tam da terörün istediği gibi toplumu bölücü, yabancılaştırıcı, karşı karşıya getirici bir üslup.
Bunlar, bizim aramızda, içimizde mutlaka tartışıp çözmemiz gereken mevzular.
Ama tıpkı akreditasyonda olduğu gibi, burada da bir etik kaygısı, bağımsızlık sorgulaması yok.
O zaman ne oluyor?
O zaman, "madem siz etiğinize saygı duymuyorsunuz.." diyen meclis devreye girip yasaları sertleştiriyor. Basınla saydamlık anlamında sorunu olan kurumlar, bunu unuttururcasına, gazetecilik öğretmeye, "öyle değil böyle yapın" demeye başlıyor. Ve, düzenleyici devlet kuruluşları da harekete geçiyor.
RTÜK' ün brifingi beni bu yüzden tedirgin etti. RTÜK'e diyeceğim bir şey yok, brifingini yapar, kendi ölçütlerini ve kaygılarını öne sürer. Ama bu tür toplantılar, gazetecinin kendine çeki düzen verme, ilkelerine bir dördüncü kuvvete yakışır biçimde sahip çıkma arayışı amaçlı buluşmaların yokluğunda olursa, o zaman meslek "sürüklenmeye" başlar.
Terörle ilgili habercilik kurallarını biz belirlemek, sakınmak ve kollamak zorundayız. Bunu yaptığımız ölçüde halka yakışır, adil ve bağımsız bir gazeteciliği simgeleriz.