Son haftalarda bu köşede teori, ilkeler ve bazı somut örnekler arasında gidip geliyoruz. Nereden ve nasıl bakarsak bakalım, konumuz hep aynı:
Gazeteyi müdahaleden arıtılmış, otosansür ve önyargıdan uzak tutulan, tam bağımsız bir bakışla, hangi temel ilkelerden hareketle, okurun beğenisi ve güveniyle buluşturabiliriz?
Yazı işleri-sahiplik ilişkileri, yorumda çeşitlilik ile farklı görüşleri "barış içinde bir arada yaşatma", muhabirlikte titizlenme, haber kaynaklarında gizliliğin zaman zaman gerektiğini unutmadan kaynağı güvenilir biçimde kullanma, gazeteciliği sadece hukuk veya yasa koyucunun çizdiği sınırlara mahkûm etme tuzağına düşmeden okura bilmesi gereken her şeyi anlatma...
Bunların her biri büyük. Basınımızın müzmin hastalık alanları.
Geçen hafta, şunu yazdım: Okurların haklı olan şikâyetlerinde adres daima editörlerdir. Onların baskıya giren haberlere, fotoğraflara, karikatürlere, analizlere uyguladığı vize kriterleri okurun gazeteye güveninin karnesine yazılır.
Bu hafta işte bu "vize" konusunda, bir fotoğrafa odaklanalım.
Güngören'de geçen pazar günü ölüm ve yaralanmalara, paniğe ve büyük öfkeye yol açan bombalı terör saldırıları, tüm dehşetiyle basına geçen pazartesi günü yansımıştı. O "kara gece"den sayfalara yansıyanlar gerçekten de şoke ediciydi.
SABAH'ın ertesi günkü sayısında ön sayfada, büyük harflerle KATİLLERİ TANIYORUZ manşeti altında cesetler, kanlarla kaplı bir sokak ve çaresiz insanları gösteren iri bir fotoğraf vardı.
Fotoğrafa okur tepkileri üç gün boyunca kesilmedi.
İşte bazı örnekler:
Tülin Ünaldı : "Gazetenin manşetten bastığı fotoğraflara inanmak mümkün değil. Üstüne de çok büyük bir başarı gibi bu haberi yapan ve de fotoğraflayan muhabirlerinizin göğüslerini gere gere büyük puntolarla isimlerini yazmasına da müsaade ettiniz. Ve sizler bu fotoğrafı seçip yayınladınız. Türkiye'nin büyük gazetelerinden biri olarak, tüm dünyada bilinen 'terör saldırılarının en büyük gıdasının propaganda' olduğunu bilmiyor olamazsınız. Bu görüntüleri vermekle haber mi yaptınız? Bizlerin haber alma özgürlüğü adına mı davrandınız? Bu mudur gazetecilik? Bu ne gazeteciliğe, ne de insanlığa sığar.
Bu fotoğrafı gazetenizin ana sayfasına basarak bugün tiraj mı artırdınız? Kocaman bir gazete olarak buna mı ihtiyacınız vardı? Lütfen, sağduyunuzu kaybetmeyin ve dünyadaki ve ülkemizdeki basın ilkelerine sonuna kadar uyun."
Şerafettin İyi : "Gazetemin bugünkü manşetten hain terör saldırısını tüm çıplaklığıyla vermesini yadırgadım. Siirt'ten yazıyorum Buralarda bile kanımız dondu. Amaç zaten halkı korkutmak panikletmek değil mi? Keşke gazetem biraz duyarlı olsaydı da fotolara dikkat etseydi, iyi haberlerinize ihtiyacımız var."
Muharrem isimli okurumuz da şunları söyledi telefonda:
"Saldırı resimleri sizce ne kadar doğru? Resmen ürperdim. İnsanlığımdan utandım. Bunu yapmamalıydınız bence. Çevremdeki herkes şikâyetçi. Böyle büyük gazetelerin daha dikkatli olması gerekiyor."
Cemal Ağıcı :
"Ben bir SABAH okuruyum, bugün yapmış oldunuz manşeti teröre ödül olarak görüyorum. Yazıklar olsun tek kelimeyle."
Erdem Akkan : Bugünkü resmi yayınlamanızı kınıyorum. Okurun ismini bir çırpıda sayabildiği 3 gazeteden biri olan SABAH gazetesine hiç mi hiç yakışmadı. Türkiye mühim bir terör saldırısına uğramış, terörü lanetleyip, birlikberaberlik mesajı vermek yerine parçalanmış cesetlerin, kan banyosu yapmış kaldırımların resmini kullanıyorsunuz. Farz edin ki o resimdeki insanlardan birinin annesi, babası, çocuğu o manşetinizi gördü. Bu vebalin altından kalkabilecek misiniz? Terörün amacı korkutmak, yıldırmaktır. Siz de bugün o amaca hizmet ettiniz. Ne acı..."
Semih Küçük : "Çoğu medyadan beklerdim ama SABAH'tan beklemezdim.
Zaten akşam tüm kanallarda kanlı görüntüleri ekranlara taşıdılar, sırf reyting için... Bunlar yetmezmiş gibi siz de bugün gazete sayfalarına taşıdınız.
Avrupa da olsa böyle olaylar bu görüntüler yayınlanmaz..."
Mehmet Şevket Kaya : "Nasıl bir mantık ve ruh hali ile yerde parçalanmış, ölü halde bulunan insanlarımızın fotoğraflarını yayınlıyorsunuz? Bu mudur gazetecilik?!"
Ve buna benzer pek çok eleştiri daha..
Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Doğan Satmış'a eleştirileri aktardım.
Yanıtı:
"Okurlarımızın eleştirilerini saygıyla karşılıyoruz. Ancak bu tür terör saldırılarının görüntü ve fotoğrafları, tüm dünyada haber değeri taşıyor. Ve istisnasız tüm basın yayın organları, bu tür fotoğraf ve görüntü kullanıyor.
Örneğin Güngören katliamında, Türk televizyonlarında yayınlandığı için eleştirilen görüntüler; aynı dakikalarda ünlü CNN televizyonunda da kesintisiz yayınlanmaktaydı. Ayrıca, SABAH'ta yayınlanan fotoğraflarının benzerleri de öteki tüm gazetelerin 1'inci sayfalarında yayınlandı. Hatta bazı gazetelerde, SABAH olarak bizi bile şaşırtan kanlı görüntüler yer aldı. Medyanın ilk görevi, 'Gerçekleri olduğu gibi, abartmadan' duyurmak. Ve bence SABAH olarak biz de, öteki gazeteler de bu konuda görevimizi yaptık. Unutulmasın ki, dünya Bosna'da yaşananların vahametini bombalanan pazar yerindeki kanlı görüntülerle anlamıştı. Oklahoma bombacısının öldürdüğü minik bebeklerin görüntüleri hâlâ hafızalardadır. Bu bebek görüntülerini, 'Kanlı görüntü yayınlamaz' denilen ABD basını yayınlamıştı. 'Ülke zarar görmesin' diye medyanın bazı şeyleri gizlemesi istenirse o zaman yolsuzluklar da, Ergenekon da ortaya çıkmaz. Unutmayın bunu sadece Çin ve birkaç Arap ülkesi yapıyor."
Ve, aynı konuyla ilgili, Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan'ın hafta içindeki bir yazısı:
"CNN'inden BBC'sine tüm dünya televizyonlarının görüntüleriyle haberi dünyaya duyurduğu bir ortamda, haberi gizlemek mümkün mü?
Eğer terör haberini vermeyeceksek, yüksek enflasyonu da vatandaşın moralini bozuyor diye saklamak gerekir mi?
Hangi haberi halktan gizlemeli, hangisini vermeliyiz, bu kararı verecek merci kim? Bunlar her gün yazıişlerinde tartıştığımız, konuştuğumuz konular.
Dün de Hıncal Uluç yazmıştı.
Biz, böyle bir dünyada haberi gizlemenin doğru ve mümkün olmadığına inanıyoruz.
Elimizden gelen tek şey, haberi doğru tavırla verebilmek ama bunun hiç sıkıntısı yok demek de mümkün değil elbette."