Okurumuz Doç Faruk Güçlü yazıyor:
"Sabah gazetesi ciddi bir gazetedir. Peki, başyazarınızın da ciddi olması gerekmez mi? Elini Başbakan'ın yanağına koyan bir başyazar yağcılık yapmıyor ise ne yapıyor? Bir medya kuruluşunun bağımsız olması gerekmez mi?"
YASED toplantısı sırasında, Sabah gazetesi Başyazarı Mehmet Barlas'ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanağını okşaması birkaç gündür tartışma konusu. Gazetecinin siyasetçiyle ilişkisi ne olmalı?
E-posta gönderen Güçlü'den başka dört okurumuz da bu soruyu soruyor. "Biz yanlış bulduk" diyerek.
Ombudsman başyazar veya köşe yazarlarının görüşlerini "düzeltmek" gibi bir işleve sahip değil: Yorum özgürdür. Bu gazetede yorumlar geniş bir yelpazede yer alır.
Ama, herhangi bir gazetecinin bir siyasetçi (veya haber öznesi olarak izlediği siyasi, ekonomik, akademik, diplomatik, askeri vb .aktörler) ile yakın / samimi ilişki içinde görüntülenmesi, böyle bir görüntüye girmesi, elbette ki haber değeri taşıyor. Neden? Çünkü, bizim ilkelerimiz, "haber özneleriyle eşit mesafe"yi önemsiyor, kurala bağlıyor.
Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı ile konuştum. Söyledikleri şöyle:
"Bizim bu samimiyet gösterisiyle ilgili bir kompleksimiz yok. Tereddüt etmeden bu fotoğrafı biz verdik. Gayet açık bir yerde gerçekleşen bir görüntü bu. Benim için önemli olan, bunun kapalı kapılar ardında, şüphe uyandıracak şekilde olmaması. Ve daha da önemlisi, bunun kötüye kullanılmaması. Her ikisi de söz konusu değil. İçimiz rahat."
Mehmet Barlas'ı da aradım. Bugünkü yazısında konuyu ele aldığını söyledi. O yazıyı okurlara öneriyorum. Özellikle Güngör Mengi'ye "öğütler" başlıklı bölüm, basın davranış ilkeleriyle ilgili ne kadar derin sorunlar yaşandığını ve hâlâ sağa sola uyarı parmağı kaldıran meslektaşlarımızın hesap vermemiş ve özeleştiri yapmamış olduğunu ortaya koyuyor. Yaralarımız hâlâ dün gibi açık.
Barlas, okurlarımızın konula ilgili sorularına yanıt taşıyan bölümde şunları yazmış:
"..Bir kişinin başbakan olması, onun insan da olduğu gerçeğini unutturmamalı. Aynı şekilde bir kişi gazete yazarı olduğu zaman da, insani ilişkilerden soyutlayamaz kendisini. Daha önce de vurguladığım gibi uzun meslek hayatımda kurduğum dostluklar karşımdakilerin ne rütbelerine, ne de güçlerine endeksliydi. Eğer gerçekten başbakanlara karşı duyulması gereken saygıdan ötürü benim Erdoğan'ın yanağına dokunmam eleştiriliyorsa, bu bir saygısızlık ifadesi değildir. Ayrıca bu durum, yanlış bulduğum politikaları yazılarımda eleştirmemi engellemez."
Evet, engellemez, ama burada netleşmesi gereken bir sorun var. Bu aşikâr.
Gazetecinin, Ertuğrul Özkök'ün dediği gibi haber öznelerine karşı "çok yüksek" duvarlar çekmesi gerekmiyor. Ama, ilişkisinin mesafesini ölçülü tutması gerekiyor. Özellikle, karar verici pozisyonundaki "aktörlerle" (veya, "haber kaynaklarıyla") aramızı "serin" tutmamızda yarar var.
Öncelikle şunu okurlar unutmasın:
- Haber yazan muhabirler ve seçen editörler ile yorum yazan başyazar ve köşe yazarları arasında "mesafe" açısından bir ayrım var. Başyazı yazan kişiler veya köşe yazarları, pek çok ülkede destekledikleri siyasi görüşün temsilcisi kişilerle farklı görüşteki kişilerden daha samimi olabilirler, özel de görüşebilirler. Bu ilişkilerin basınımızda örneği bugün de çoktur. Köşe yazarlarını "tarafsızlık" gibi bir ilke bağlamıyor. Bu önemlidir.
- Dünyanın hemen her yerinde bu görüntünün benzeri haber olurdu. Eğer
ABD'de bir gazetenin başyazarı ortalık yerde mesela Condi Rice'la bir fiziksel temasa (öpme, omuzuna el koyma, elini tutma..) girerse bu fotoğraf yayınlanır ve aynı çerçevede konuşulur.
- Dünyanın neresinde olursa olsun, kamuoyunun "algılaması" esastır. Türkiye'de özellikle 1980'lerin sonlarından itibaren medya-iktidar ilişkilerinde olağanüstü boyutlara varan bir yozlaşma yaşanmıştır. Gazeteciler bunu hala kamuyla tüm boyutlarıyla paylaşmadı. Hâlâ sırlar var . Yaşananlar, halkta medyaya güveni bir ara dibe vurdurdu. Bir ara halk kim siyasetçi kim gazeteci ayırt edemez hale geldi. Bellekler hâlâ tazedir. Altaylı "Bizim içimiz rahat" diyor, ama halkı, okurları ikna etmede güçlükler yaşanabilir.
- Barlas (ve Özkök) "Gazeteciler de insandır" diyor. Evet, ama kamusal alanda yukarda andığım belleğe dair algılamayı tetikleyecek görüntülere girmemeye özel gayret göstermek gerekir. Kişisel açıdan sorunsuz gibi görünen bazı görüntüler kurumların imajını zedeleyebilir.
- Biz Türkiye'de fiziksel teması yadırgamıyor, tersine seviyoruz. Temas hemen her meslektaşın başına gelmiştir. Mesela önceki gün bir sohbettte Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, anlattığı konunun matraklığından olacak, benim kolumu tutarak bir anısını anlattı. Kapalı bir alanda olsanız da bunu reddedemezsiniz, zordur. Ancak şu önemli: Görevde olunan zamandaki temas ve görev dışı zamandaki temas da, kamusal veya dışı alandaki temas kadar önemli.