17 Eylül, Başbakan Adnan Menderes'in 1961 yılında idam edilmesinin yıldönümüydü. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk askeri darbesi olan 27 Mayıs'ta kurulan Yüce Divan, Başvekil Adnan Menderes'le birlikte bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ı da idama mahkûm etmişti. O dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar da idama mahkûm edilmiş ama yaşından ötürü cezası müebbet hapse çevrilmişti.
Ülkemiz, tarihinin bu büyük ayıbını hâlâ temizleyemedi. Her fırsatta Türkiye'yi küçük görüp Batı'ya şikâyet etme hastalığı, darbeciliğin temel ideolojisi. Ne yazık ki mevcut muhalefetin, yani 6'lı masanın bildiği tek şey de bu.
27 Mayıs ruhu, CHP'nin içinde hâlâ yaşıyor. Bakmayın bu helalleşme edebiyatına. Bu ruh, her an için bir yerlerden hortlayabilir.
ABD SİNİR UÇLARIMIZA DOKUNUYOR
Amerika, Türkiye'nin sinir uçlarına dokunacak her şeyi yapmaya devam ediyor. Şimdi de Kıbrıs Rum Kesimi'ne uygulanan silah ambargosu kaldırıldı. Rum Kesimi, silahlanmaya hazırlanıyor. Yunanistan ile Türkiye arasındaki "7'ye 10 dengesi" tersine döndürüldü. Yani artık Yunanistan'a 10 silah veriliyorsa Türkiye'ye 7 silah veriliyor.
Tabii burada hesaplayamadıkları bir şey var. Türkiye artık silahlarının yüzde 80'ini kendisi üretiyor. Çok yakın gelecekte kendi savaş uçağımızı da üretmeye başlayacağız. Ancak sonuç olarak Yunanistan 20 tane F-35 alıyor. Dahası, 70 tane Yunan F-16 uçağının modernleştirilmesi de ABD tarafından kabul edildi.
Görüldüğü gibi Türkiye'ye karşı Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi, Amerika tarafından PKK'nın yerine konumlandırılıyor. İşleri biten "terör örgütlerinin yerini küçük ve orta boy devletler alıyor". Peki bu durumda biz ne yapacağız? "Kötü komşu insanı mal sahibi yapar" atasözünü bire bir yaşayarak doğrulayacağız. Yunanistan'ın veya başkalarının kışkırtmalarıyla Türkiye'ye verilmeyen her silahı kendimiz üreteceğiz. O adalardaki silahlanmanın da sonsuza kadar süreceğini düşünenler çok yanılıyor.
DOĞU'DA NE DEDİYSE BATI'DA DA AYNI
Erdoğan uluslararası arenadaki diplomasi faaliyetlerine hiç boşluk vermeden devam ediyor. Şanghay Zirvesi'ndeki toplantının ardından New York'a geçen Erdoğan, salı günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda konuşacak. Bunca yıllık siyaset hayatında Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında öğrendiğimiz ve alıştığımız bir şey var: Biliyoruz ki Erdoğan, Doğu'da ne dediyse Batı'da da aynısını söyleyecek. Kapalı kapılar ardında ne diyorsa basın toplantılarında da aynısını tekrarlayacak.
Hem kendi seçmeni hem de uluslararası arenadaki muhatapları açısından çok büyük bir lüks bu. Siyaset genelde böyle olmuyor. Sadece eski ABD Başkanı Trump'ta benzer bir samimiyet vardı. Zaten onu da devirip dünyada istedikleri kaos ortamını sağladılar.