Fransa gibi dünyaya açık ve çeşitli sistemleri bünyesinde barındıran uygar bir ülkede İslamofobik gelişmeler insanı şaşırtıyor. Gerçi bu ülkenin insafsız bir sömürgeci geçmişi var. Bu gerçeği asla inkâr etmiyorlar ve sık sık sorguluyorlar. Ama buna rağmen şimdi de İslamofobi'nin tırmanması, Müslümanların inançlarının hor görülmesi, kızların başlarını örtmeleriyle uğraşılması bir utanç vesilesidir.
Ancak şunu da bilelim. Bazı İslam ülkelerinde ve toplumlarında dini inançların yaşam biçimlerine anormal müdahalesi hiç de hoş değildir. Buna tipik bir örnek Taliban'ın eline geçen Afganistan'dan verilebilir. Şu anda Afganistan'da yüzlerce kadın yargıç çeşitli mekânlarda gizlenmekte. Çünkü bunlar geçmiş dönemde yargıçlık yaparken erkekleri mahkum etmişler. Şimdi Taliban'ın erkekleri bunları evlerinde arayıp öldürmeye çalışıyor. Bunun gibi Taliban Afganistan'ında kadınların eğitim hakları ellerinden alınmakta, erkeklerle aynı binalarda üniversiteye gitmeleri yasaklanmakta. Geçenlerde yazmıştım, Taliban Afganistan'ında erkeklerin sakallarını traş etmeleri de yasaklandı. Erkeklerin sakallarını traş eden berberler Herat eyaletinde hapse atılıyormuş.
Biz Müslüman bir toplum olarak inançların bazıları tarafından nasıl kötüye kullanıldığını, baskı aracı olarak değerlendirildiğini ve düşüncenin zaman zaman tehlikeli olduğunu gördük. Bereket laiklik tıpkı Cumhuriyet gibi Türkiye'nin temel ideolojisi artık. Afganistan'da ya da Fransa'da yer alan aşırı eğilimler Türkiye için söz konusu olamaz. Ancak şunu öncelikle kabul edelim, inançlara dayanarak siyasi sistemleri yönlendirmek akla da, insanlığa da aykırıdır. Bugün bazı kesimlerin dini alet ederek siyasete yön vermeye çalışması, Türk toplumunun artık çok uzak geçmişte bırakmaya çalıştığı kötü bir alışkanlıktır. Biz insanların siyasetteki ya da mesleki alanlardaki başarılarının eğitimden, çalışmadan ve dünyalı olmaktan geçmesini bekliyoruz ve biliyoruz ki Fransa'daki İslamofobi kadar kötü ve tehlikeli olan da İslam'ın yanlış yorumundan kaynaklanan yobazlıktır. Biz özgür düşüncenin, insan haklarının ve dünyada eşitliğinin egemen olduğu bir düzenden yanayız.
Bu gerçeklerin ışığında insanların siyasi tercihlere, inançlara bakarak değil başarılara, evrenselliğe, özgürlüklere bakılarak değerlendirmesinden yanayız.