Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın CHP muhalefetini yalancılıkla suçladığına defalarca tanık olduk. Ancak bu suçlamaların karşı tarafta hiçbir etki yapmaması ve yalancılığın seçilmiş bir siyaset mesleği haline dönüşmesi, Türk demokrasisi açısından yaklaşmakta olan büyük bir krizin işareti olabilir.
Sonu yargıdır
Cumhurbaşkanı'nın son AK Parti Grup toplantısında yaptığı konuşmanın içeriği, bu açıdan Türk demokrasisinin geleceğini de doğrudan ilgilendiriyor. Çünkü bu kadar açık suçlamalar, sonunda mutlaka yargıya da taşınacaktır. Bu son suçlamaları hatırlayalım:
Kirli siyaset
"CHP'nin dışarıdan aldığı sözleri biz söylemiyoruz, bizzat kendileri ikrar ediyorlar. Kıyılarımız nasıl müsilajın tehdidi altında oksijensiz kalma riskiyle karşı karşıyaysa milli her adımı yok etmeye çalışan, siyaseti kirleten bir müsilajla da karşı karşıyayız. CHP'nin başını çektiği bu siyasi müsilaj her türlü yalanı, sosyal medya ağı ile milletimizin üzerine adeta yağmur gibi yağdırmaktadır. Burada sehven bilgi verme değil, bilinçli bir iftira, yalan hâli, hatta stratejisi yürütülmektedir. Ortada klinik bir vaka söz konusudur."
'Bunun adı yalan terörüdür'
"Türkiye, CHP zihniyetinin yalan ve iftira zulmüne maruz kalmaktadır. Bunun adı da yalan terörüdür. Bunlara göre Cumhurbaşkanı'ndan başlayarak, bakanlarından milletvekillerine, bürokratından işadamına kadar her kesim taammüden vatanına ihanet etmektedir. Herkes yolsuzluk yapmaktadır, herkes hırsızdır, herkes satılmıştır. Bizim bunca yalanı büyük bir keyifle ardı ardına sıralayan siyasetçi sıfatlı bu ruh hastasına ayıracak tek saniyemiz yoktur. Hukuk önünde hesap sorulacak hususların avukatlarımız vasıtasıyla takipçisiyiz. Diğer hususlarda ise diyoruz ki, CHP Genel Başkanı artık tıp ilminin, psikiyatrinin konusudur. Hakikat ile bağını bu derece koparmış insana doktorlar herhalde bir teşhis koyacaktır. Bize düşen 'Allah şifa versin' demektir."