Boğaziçi Üniversitesi merkezli öğrenci olayları, galiba bir anda bitmeyecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Siz öğrenci misiniz, yoksa rektörün odasını basmaya kalkışan, orayı işgale kalkışan terörist misiniz? Buna fırsat vermeyeceğiz, gereği neyse yapmaya devam edeceğiz" şeklindeki tepkisine de sebep olan bu olaylar, bizim toplum hayatımızda ilk defa yer almıyor.

28 Nisan 1960
Ben 1960'ta İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisiydim. 28 Nisan 1960 sabahı Beyazıt Meydanı'nda polisle çatışmış ve sonra İstanbul Vilayeti önünde toplanıp "Menderes istifa" diye bağırarak tempo tutmuştuk. Sonraları çok düşünmüştüm. Bizim rol aldığımız bu olayların nerelere varacağını hesap edebilseydim, 28 Nisan olaylarına karışır mıydım?

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

İlk askeri darbe
Bir askeri darbeyi başlattığımızı ve böylece vesayetçi demokrasinin darbeler sürecine ülkeyi soktuğumuzu bilseydim... Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idam edileceklerini tahmin edebilseydim... Bu gibi durumlara sebep olduğumuzu görebilseydim, kesinlikle o sabah Beyazıt Meydanı'na çıkmazdım.

Deneyimliyiz
Şimdi Boğaziçi'ne bir rektör atanmasını vesile kılarak eylem koyan öğrenciler ve dışarıdan katılanlar, bu eylemlerinin acaba nereye dayanacağını hesap ediyorlar mıdır? Hem Gezi kalkışmasını hem de 15 Temmuz 2016 darbe girişimini yaşamış olan Türkiye, şimdi Boğaziçi kaynaklı böyle bir kalkışmaya teslim olabilir mi acaba?

Eylemler ve toplum
Ayrıca içeride ve dışarıda bunca komplo varken ve başta FETÖ olmak üzere PKK'nın da dahil olduğu eylemlerin yer aldığı bir ortamda, Türkiye'nin siyasi sorumluları, öğrenci eylemlerini hoşgörüyle karşılayabilirler mi? Üstelik bir yandan da koronavirüs salgınının yaraladığı toplumsal yaşamı, bu tür eylemlere teslim etmek hangi akla sığar ki?
Keşke her şey uzlaşma ve güler yüzle çözüme bağlansaydı... Ama bu bazen mümkün olmuyor...