Boğaziçi Üniversitesi'ndeki sözde öğrenci olayları, siyasi tarihimizde ilk kez karşılaştığımız gelişmelerden biri değildir. Bunların en fazla bilineni, 1960 darbesinin öncesinde İstanbul'da, sonra da Ankara'da gerçekleşmişti... 27 Mayıs darbesi ertesinde "Ordu-gençlik el ele" diye sloganlar da üretilmişti.
Bir olay
Darbeden hemen sonra Taksim'de bir küçük çocuk bağıra bağıra bir gazeteyi satmaya çalışıyordu. Koşarken bir genç subaya çarptı. Subayın kasketi yere düştü. Genç subay eğilip kasketini yerden aldı ve sonra gazete satmaya çalışan çocuğa bir tokat attı. Zavallı çocuk ağlıyordu. Yanlarına gittim ve genç subaya, "Küçücük çocuğa tokat atılır mı" dedim. Bana ters ters baktı "Sen kimsin" dedi. Gülümsedim "Ben gençliğim. O slogandaki ordu-gençlik el ele var ya, işte o gençliğim ben" dedim. Gülümsedi ve "Seni Harbiye'nin bodrumuna çekersem, gençliğin ne olduğunu görürsün" diye cevap verdi.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Gezi olayları
Gençlik olayları diye başlayan ve sonrasında gelen otoriter rejimlere adeta çanak tutan gelişmeleri artık hafife almamız mümkün değil. İçinde bulunduğumuz zaman dilimindeki "Gezi olayları" bunlara son bir örnek değil miydi? Gezi olaylarını da bazıları gençliğe bağlamıştı. Ve kimse üniversite gençliğinin otobüsleri, polis araçlarını falan yakmalarını, kenti yaşanılmaz hale getirmelerini pek anlamamıştı.
Farkında olmalılar
Kısacası artık deneyim sahibiyiz. Bu tür olaylar çıktığında bunları kışkırtanların neyi hedef aldıklarını ve sonuçta kurunun yanında yaşın da yanabileceğini biliyoruz. Yani Boğaziçi'nde okuyanlar, atılan adımların bazılarının ne tür sonuçlar getireceğini bilecek yaştalar. Öğrenci olmayanların güdümüne asla girmemeliler. Ve sayısız öğrencinin FETÖ tuzağına düştüğünü de hiç unutmamalılar.