İnternette dolaşırken Recep Uslu'nun imzasını taşıyan bir incelemede, ilk Türk kemancısı Hızır Ağa hakkındaki bilgilere ulaştım.
Bugün tüm saz heyetlerinde ve orkestralarda cömertçe kullanılan ve Türk virtüözlerin de bol bol bulunduğu keman, meğer "Batılılaşma" sürecinin sonunda bizlere ulaşmış.
İlk bando
Tarihçilerimize göre Batılılaşma 1839 Tanzimat Fermanı ile başlarmış. Ama 1827'de kurulan Muzika-yı Hümayun da, müziğimizdeki Batılılaşmanın başlangıcıymış. Viyana'da Mehter müziği 1780'lerden başlayarak yasaklanınca, Osmanlı bir çıkış yolu olarak Batı'nın müziğine kanatlarını açmış ve ilk bando böylece kurulmuş.
Hızır Ağa
Bu çizgiden olarak Batı müziği enstrümanları ve bu arada keman İstanbul'a geliyor... 1720-96 arasında yaşayan Hızır Ağa da ilk Türk kemancısıymış. 1750'lerde Mehterbaşı olan Hızır Ağa, Ama Corci diye bilinen arkadaşı müzisyenden keman çalmayı öğrenmiş. Bu bilgilere ulaşırken kendi kendime düşündüm... Suna Kan'ı dinlerken hiç aklıma Hızır Ağa gelmemişti.
Mehmet Sadi Bey
Aynı şekilde Türk müziğinde şarkı formunun öncü ismi Hacı Arif Bey'in bestelerini dinlerken, güftelerin altında çoğunlukla imzası bulunan Mehmet Sadi Bey karşıma çıktı. Sadettin Kaynak şarkılarının güftekarı çoğunlukla nasıl Vecdi Bingöl ise, Mehmet Sadi Bey de Hacı Arif Bey'e ve mesela Şevki Bey'e de güfte vermiş.
Çeşm-i siyah
1839-1902 yılları arasında yaşayan ve çeşitli devlet görevlerinde bulunan Çengelköylü Mehmet Sadi Bey, halk müziği sanatçısı Sadi Yaver Atakan'ın da dedesidir. Bir müzik sever olarak mesela Hacı Arif Bey'in "Bakmıyor çeşm-î siyeh feryâde,/ Yetiş ey gamze yetiş imdâde"sini dinlerken mutlaka Mehmet Sadi Bey'i de hatırlamalısınız.
Bu pazar günü Yüksek Seçim Kurulu'nun İstanbul'daki seçimler hakkında ne karar vereceğini tahmin etmeye çalışırken, kendimi Türk müziğinin yapraklarına vurdum.