Eğer yaşınız küçükse ya da belleğiniz bir çocuğunki gibi tertemizse, bugün yaşanılan olaylar sizi şaşırtabilir. Mesela 1994'ten beri Erdoğan'ın kendisine ve kadrolarına oy veren İstanbul'un, son seçimde Ekrem İmamoğlu'na kaymasını zor anlayabilirsiniz.
İstanbullu olmak
Oysa İstanbullu olmak, beklenen ve beklenmeyen her gelişmeyi sonunda doğal karşılayabilmek yeteneğine sahip olmak da demektir. Bizans'ı ya da Osmanlı'yı bir kenara bıraksak bile sade Cumhuriyet döneminde İstanbul'un tanık olduğu değişimler, aklı zorlayacak niteliktedir. Örneğin Kurtuluş Savaşı'nı kazanarak İstanbul'u düşman işgalinden kurtaran Atatürk'ün, İstanbul'a kırgın olduğu için 1927'ye kadar bu kente gelmediğini hatırlar mısınız?
Olur böyle şeyler
Neyse... Son dönemlere gelirsek... 27 yıllık CHP iktidarının sonunda tüm Türkiye gibi İstanbul da 14 Mayıs 1950 seçimlerinde CHP'yi muhalefete itmemiş miydi? Ya da İstanbul'un unutulmaz Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, 1989 yerel seçiminde adı siyaset dünyasında pek bilinmeyen doktor Nurettin Sözen karşısında yenilmemiş miydi? Bugün geçmişinde bakanlık, başbakanlık, TBMM başkanlığı ve sayısız eser bulunan Binali Yıldırım'ın, Ekrem İmamoğlu karşısındaki durumu, İstanbul'un geçmişi düşünülünce, çok da yadırganmamalıdır.
Örgütlü hile
Hepimizi rahatsız eden durum, bu yerel seçime dönük adeta örgütlü bir hile düzeninin izlerinde rastlanılmasıdır. Bu durumun sonucu ise şimdi seçim yargısı tarafından belirlenecektir. Sonuçta dün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Memur-Sen Konfederasyonunun düzenlediği uluslararası "İşin Geleceği: Tehditler ve Fırsatlar" konferansında söyledikleri, hepimizin düşüncelerini yansıtmıyor mu?
YSK noktayı koyunca
"-Geçmişimizden bugüne her türlü siyasi parti hak arama mücadelesini vermiştir. Son nokta konulana kadar da takipçisi olmuşlardır. Ama olay partime gelince niye rahatsız oluyorsunuz? Biz de sonuna kadar bu mücadelemizi vereceğiz. YSK kararını verince noktayı koyduğu zaman bizim için de mesele bitmiştir. Ondan sonra da yola devam."