Dünyadaki gelişmeleri izlerken uluslararası ilişkilere yön veren en önemli olgunun "Çifte standartlar" olduğunu herhalde görebiliyoruz.
Mesela Türkiye'deki yönetim en zengin 50 Türk girişimcisini gözaltına alıp bir otele kapatsa ve "Eğer mal varlığınızı devlete verirseniz sizi serbest bırakacağız" deseydi, kim bilir neler olmazdı...
Amerika ve Avrupa Birliği üyesi ülkeler, herhalde Türkiye ile ilişkilerini dondururlardı.
Avrupa Birliği aday adaylığımız sona ererdi.
Muhtemelen başka şeyler de olurdu.
Kepazelik ve suskunluk
Peki aynı şey Suudi Arabistan'ın yönetimi tarafından yapılsa ne olur.
Hiçbir şey olmaz ve zaten olmadı da...
Suudi Arabistan'ın petrol gelirlerini hesapsızca harcayan ve yetmezmiş gibi Amerika'ya haraç verir gibi milyarlarca dolarlık silah alımları yapan yönetim, son olarak ülkenin zenginlerini de bir otele tıkadı... Ama bu ülkenin veliahtı "Ilımlı İslam" getireceğini söylediği için, bizim laikçiler dahil dünyadaki aymazlar da, bu kepazelik karşısında susuyorlar.
Silah satışları
Amerika da Avrupa da nasıl Mısır'daki Sisi darbesine "Darbe" diyemedilerse, Suudi Arabistan'da sahnelenen kepazelikler karşısında da susmaktalar.
Türkiye'de demokrasi aksıyor gerekçesiyle bize silah satılmasını yasaklayan Amerikan Kongresi de, Suudilere her çeşit silahların satılmasını onaylamakta...
Avrupa'nın aymazlığı
Çifte standartların uluslararası ilişkilere yön verdiğini gösteren gelişmelere bir örnek de, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki durum değil midir? Üç milyonu aşkın Suriyeli sığınmacıya kucak açan Türkiye bu sığınmacıların Avrupa'ya yönlenmemelerini güvence altına almak karşılığında Avrupa Birliği ile anlaşmıştır.
Bu anlaşmanın parasal içeriğini oluşturan 3 milyar euro ise hâlâ verilmemiştir.
Buna karşı Avrupa Birliği Parlamentosu, üye adayı Türkiye'ye AB bütçesinden verilmesi gereken ödenekten 105 milyon euroyu, demokrasi zedeleniyor gerekçesi ile kesmiştir.
Sabırlar zorlanıyor
PKK/PYD'ye verilen Amerikan silahları, DEAŞ'lı teröristlerin Amerikan gözetimi altında PKK/PYD'liler tarafından taşınmaları, FETÖ elebaşının Amerika'da ağırlanması yetmezmiş gibi, onun güdümündeki Türk savcıların yönlendirdikleri Amerikalı savcıların Rıza Zarrab davasına yön vermeleri... Bu gibi durumları izlerken dünya mahallesinin kabadayısı Amerika'nın ve onun yoldaşları olan Batı Avrupalıların sabırlarımızı zorladıklarını herhalde hepimiz hissediyoruz.